Uzaktaki antik kalıntıları görebilirsiniz.
- You can see the ancient ruins in the distance.
Kalıntılar görülmeye değerler.
- The ruins are worth visiting.
Bu kalıntılar hakkında daha fazla bilmek istiyorsan, bir arkeoloğa sormalısın.
- If you want to know more about these ruins, you should ask an archaeologist.
Kalıntılar görülmeye değerler.
- The ruins are worth visiting.
Onlar enkaz arasında ceset arıyorlar.
- They were hunting for bodies among the ruins.
Ben, Machu Picchu harabelerini ziyaret etmek isterim.
- I want to visit the ruins of Machu Picchu.
Harabeler gerçekten muhteşem.
- The ruins are truly magnificent.
Şehir harabeye dönmüştü.
- The city was in ruins.
Eski kale harabeye dönmüştü.
- The old castle lay in ruins.
Herkes için akşamı mahvetmek istemiyorum.
- I don't want to ruin the evening for everyone.
Neden o cadıya merhaba dedin? Ben kaderimi mahvetmek istemiyorum.
- Why did you say hello to that shrew? I don't want to ruin my karma.
Sana daha önce söylerdim ama akşam yemeğini bozmak istemedim.
- I would've told you earlier, but I didn't want to ruin dinner.
Tom'un tatilini bozmak istemiyorum.
- I don't want to ruin Tom's holiday.
Anı berbat etmek zorundaydın, değil mi?
- You had to ruin the moment, didn't you?
Tembellik yıkıma yol açar.
- Idleness leads to ruin.
Savaş ülkeye yıkım getirdi.
- The war brought ruin to the country.
Başka herkes için onu mahvedenler sizin gibi insanlar.
- It's people like you who are ruining it for everyone else.
Eski hisarın kalıntılarına bakıyorduk.
- We were looking at the ruins of the old fortress.
Taş Devri kalıntıları keşfedildi.
- The Stone Age ruins were discovered.
Ülkemizi tahrip edenler senin gibi insanlar.
- It's people like you who are ruining our country.
Savaş ülkeye yıkım getirdi.
- The war brought ruin to the country.
Tembellik yıkıma yol açar.
- Idleness leads to ruin.
Onun işinin iflasın eşiğinde olduğunu duyuyorum.
- I hear his business is on the verge of ruin.
In one way, indeed, he bade fair to ruin us; for he kept on staying week after week, and at last month after month, so that all the money had been long exhausted.
The monastery has fallen into ruin.
My car breaking down just as I was on the road ruined my vacation.
He ruined his new white slacks by accidentally spilling oil on them.