Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Ben haklı olarak bilmiyorum.
- I don't rightly know.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
- In North America, business operates on the customer is always right principle.
Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun.
- You always insist that you are in the right.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Onu yazman gerektiği doğrudur.
- It is right that you should write it.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Gerçekten şu anda konuşamam.
- I really can't talk right now.
Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
- Do you really want to sell your house right now?
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.
- It doesn't matter whether your answer is right or wrong.
Tom'un mezuniyet törenine gitmemek gerçekten doğru olmazdı.
- It just wouldn't be right not to go to Tom's graduation ceremony.
Anahtarı sağa doğru dönder.
- Turn the key to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.
- If Bob had taken my advice, everything would be all right now.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
- The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
- I plan to reply to his letter right away.
Durumu düzeltmek zorundayım.
- I have to make it right.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
- That doesn't sound right.
Bu pek doğru görünmüyor.
- That doesn't seem right.
Bu ceket bana uygun mudur?
- Is this jacket right for me?
O, iş için uygun adamdır.
- He is the right man for the job.
Şu anda yapmam gereken bir şey var.
- There's something I need to do right now.
Araştırmamız gereken yer tam burası.
- Right here is where we need to search.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Tamamen yanlış olmasındansa üç aşağı beş yukarı doğru olması daha iyidir.
- It's better to be approximately right than completely wrong.
Şu anda tamamen ciddiyim.
- I'm being completely serious right now.
Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom looks like he's too tired to help us right now.
Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
- Tom doesn't feel much like talking right now.
Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
- As long as we love each other, we'll be all right.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Bu hataları düzeltmelisin.
- You must put these mistakes right.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Baharat tam sağlıklıydı.
- The seasoning is just right.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Aklı başında biri öyle bir şeyi nasıl yapabilir?
- How could anyone in their right mind do something like that?
Aklı başında biri nasıl bununla aynı fikirde olmaz?
- How could anyone in their right mind disagree with this?
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Tom doğruca Mary'nin tuzağına yürüdü.
- Tom walked right into Mary's trap.
Bir otelde oda kiraladım ve doğruca yatmaya gittim.
- I checked into a hotel and went right to sleep.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Şu anda tam olarak açık değiliz.
- We're not exactly open right now.
Tom tam olarak haklı.
- Tom is exactly right.
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Onunla işler yolunda.
- It's all right with him.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Onun ofisi orada sağda.
- His office is right up there.
Çorba kaşığı her zaman en sağdadır.
- The soup-spoon is always on the extreme right.
Avrupa'nın çoğu ülkesinde arabalar sağdan gitmek zorundadır.
- In most of the countries in Europe, cars have to keep to the right.
Her zaman sağdan gelen trafiğe yol ver.
- Always give way to traffic coming from the right.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.