O güçsüz bir başkandır.
- He is a powerless president.
O, kendi hayatı hakkında güçsüz hissediyor.
- He feels powerless about his own life.
Günaha karşı direnmek gerçekten çok zor.
- It's hard to resist temptation.
O direnmekten vazgeçti ve kendini kaderine teslim etti.
- He stopped resisting, and resigned himself to his fate.
O büyüleyici ve karşı konulmaz.
- He's charming and irresistible.
Leyla karşı konulmaz hale geldi.
- Layla became irresistible.
Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
- They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
- It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
Onları karşı konulamaz buluyorum.
- I find them irresistible.
Onu karşı konulamaz buluyorum.
- I find him irresistible.
Tom'u dayanılmaz buluyorum.
- I find Tom irresistible.
Tom Mary'yi dayanılmaz buldu.
- Tom found Mary irresistible.
Tom Mary'yi öpme dürtüsüne direndi.
- Tom resisted the impulse to kiss Mary.
Tom anahtar deliğinden bakmaya direnemedi.
- Tom couldn't resist peeking through the keyhole.
Çok aciz hissetmekten hoşlanmıyorum.
- I don't like feeling so powerless.
She yielded resistlessly, every fibre of her being quivering responsive to the overwhelming passion of love which had at last stormed and broken down all barriers.