Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Tom ve Meryem yüzen evde rahatlatıcı bir hafta geçirdiler.
- Tom and Mary spent a relaxing week on a houseboat.
Seni en sevdiğim kafeye davet etmek istiyorum. O, rahatlatıcı bir ortamı olan güzel bir yer.
- I'd like to invite you to my favourite café. It’s a nice, relaxing place with a good vibe.
Eve gitmeden önce, rahatlamak için birkaç içki içerim.
- Before going home, I have a few drinks to relax.
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
- Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
Sadece kumsalda oturup bir hafta boyunca gevşemek istiyorum.
- I just want to sit on the beach and relax for a week.
Onu rahatlatmak için bir ilaç verdi.
- He gave her a drug to make her relax.
Derin bir nefes al ve sonra gevşe.
- Take a deep breath and then relax.
Kurallar son zamanlarda gevşemişti.
- The rules were recently relaxed.