Senin konumunu mükemmel şekilde anlıyorum.
- I understand your position perfectly.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Onu tartışacak durumda değilim.
- I'm not in a position to discuss that.
Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
- The president stated his position on the issue.
Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
- My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
- He occupies a prominent position in the firm.
CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
- The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
Takım yıldızları gökyüzündeki yıldızların konumlarını tanımaya yardım etmek için faydalı bir yol olabilir.
- Constellations can be a useful way to help identify positions of stars in the sky.
Yerimde olsan ne yaparsın?
- What would you do if you were in my position?
Bütün oyuncular yerlerindeydi.
- All the players were in position.
Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
- The president stated his position on the issue.