İhtiyacımız olan bir kaldıraç.
- What we need is leverage.
İhtiyacım olan şey kaldıraçtır.
- What I need is leverage.
Japonca bilgim oldukça zayıftır.
- My knowledge of Japanese is rather poor.
Giydiğin ayakkabılar oldukça pahalı görünüyorlar.
- The shoes you are wearing look rather expensive.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
- Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
O daha doğrusu bir idealist.
- She is rather an idealist.
Taşı bir manivela vasıtasıyla kaldırdılar.
- They lifted the rock by means of a lever.
Yaşlı amcam ve halam ikisi de epey katı ahlakçıdır.
- My elderly uncle and aunt are both rather straitlaced.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
- I am a writer rather than a teacher.
Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.
- The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
Muzu elmadan daha çok tercih ederim.
- I prefer bananas rather than apples.
Renk pembeden daha çok mor.
- The color is purple rather than pink.
Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.
- You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up.
Bu bana gülmeni istemediğim için değil aksine sana gülmek istediğim içindir.
- It is not because I do not want you to laugh at me, rather it is because I would like to laugh at you.
Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.
- Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections.
Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- I would rather die than do such an unfair thing.
Arabamız oldukça eski ama onlarınki de öyle.
- Our car is rather old, but so is theirs.
Trenle gitmektense metroyla gitmeyi tercih ederim.
- I'd rather go by subway than by train.
Sahile gitmektense dağlara gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go to the mountains than to the beach.
Doğrusunu istersen, domates sebze değildir, bilakis meyvedir.
- Strictly speaking, tomatoes aren't vegetables, but rather fruits.
She didn't go along, but rather went home instead.
That was a killer, said Chris. I'd rathered die in St. Bernard than spent one minute over there. I would have rathered the storm, shaking with the wind and rain hitting in the boat for an eternity than spending any time there.
This melon is rather tasteless, especially compared to the one we had last time.
Firstly, I continue to base most species treatments on personally collected material, rather than on herbarium plants.
I didn't want to leave. Or rather I did, just not alone.
... other option, they could look to these bonuses that they're paying, rather than passing on ...
... rather than false. ...