İşi zamanında bitirmek için hiçbir ihtimal yoktu.
- There was no chance to finish the job on time.
Büyük ihtimalle kazanacak.
- There is a good chance that he will win.
Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
- Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- I had a chance to meet him in Paris.
Kader şansa bırakılmayacak kadar ciddidir.
- Fate is too serious to be left to chance.
Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
- You'll make a fortune by taking a chance.
Tom riske girmek istemedi.
- Tom didn't want to take any chances.
Tom herhangi bir riske girmek istemiyor.
- Tom doesn't want to take any chances.
Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
- There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var.
- There's a good chance that he'll be elected.
Tom şansını denemek istemiyor.
- Tom doesn't want to take a chance.
Sadece şansımızı denemek zorunda kalacağız.
- We'll just have to take our chances.