rahatlıklar

listen to the pronunciation of rahatlıklar
التركية - الإنجليزية
amenities
The quality of being pleasant or agreeable, whether in respect to situation, climate, manners, or disposition; pleasantness; civility; suavity; gentleness

When we got to Sullivan Street Mrs. Ricci was waiting in front with a glare in her eye that made me decide not to stop for any amenities.

plural form of amenity
includes toilets, wash rooms, locker rooms, change rooms, lunch/smoko rooms, and cafeterias
Features of your home that fit your preferences and can increase the value of your property Some examples include the number of bedrooms, bathrooms, or vicinity to public transportation
Features that add to the value of the property such as swimming pools, tennis courts, golf courses, boating, full kitchens, laundry facilities, etc The more amenities a resort offers, the greater the increase in value and desirability of the property [ Return to Term Table ]
Lease
Items or services conducive to material comfort or convenience
things that make you comfortable and at ease; "all the comforts of home"
those things that are marked by such qualities as pleasantness, comfortableness and agreeableness In appraising, the amenities of property are those qualities that increase the pleasure of ownership and are not necessarily related to monetary values
The qualities and state of being pleasant and agreeable; in appraising, those qualities that are attached to a property and from which the owner derives benefits other than monetary; satisfaction of possession and use arising from architectural excellence, scenic beauty and social environment
Items that aren't essential to live in a property, but make it more attractive (i e , a dishwasher, an indoor swimming pool, etc )
features of a property that contribute to the pleasure or convenience of owning it, such as a fireplace, a beautiful view, or its proximity to a good school
Those settings or improvements to property that increase the desirability or enjoyment rather than the necessities of the residents
conveniences such as stores, malls, transit, parking, restaurants, theaters, service outlets, needed from day to day
Facilities provided by a developer/promoter in a Real Estate development
Non monetary benefits and satisfactions derived from property ownership, such as a pleasant view, pride in home ownership, etc
Positive features of a particular property (such as a pool, central air conditioning, etc ) or attractions located near a particular property (highways, school, shopping, etc ) which have the effect of enhancing the property's value
Features that enhance and add to the value or desirability of real estate Common amenities include swimming pools, professional landscaping, gourmet kitchen and so on
Features that enhance and add to the value or desirability of real estate although the feature is not essential to the property's use Natural amenities include a pleasant or desirable location near water, scenic views of the surrounding area, etc Man-made amenities include swimming pools, tennis courts, clubhouses, and other recreational facilities
Features that enhance the value or desirability of a property
rahat
easy

Two women are taking it easy on a bench in the park. - İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

rahat
{s} comfortable

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

rahat
ease

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

rahat
{s} comfy
rahat
comfort

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

The father is together with his son, how cozy it is! - Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!

rahat
cushy
rahat
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

rahat
fluent
rahat
relieved

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely. - Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

This sofa can seat three people easily. - Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

She's always very calm and relaxed. - O her zaman çok sakin ve rahat.

They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me. - Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

I want to live in comfort. - Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.

Everybody wants to live in comfort. - Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.

rahat
at ease

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
homey
rahat
repose
rahat
peaceful
rahat
at peace
rahat
rakish
rahat
rest

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

rahat
commodious
rahat
above water
rahat
easygoing
Rahat
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

rahat
be comfortable
rahat
gemütlich
rahat
snugger
rahat
restful
rahat
unconstrained
rahat
sweet
rahat
At Ease!

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

rahat
snug
rahat
composure
rahat
luxurious
rahat
unembarrassed
rahat
cushioned
rahat
at ease, easy, untroubled
rahat
cavalier
rahat
unconventional
rahat
untroubled
rahat
serene
rahat
undisturbed

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

rahat
facile
rahat
peace and quiet, peace
rahat
comfort, ease
rahat
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

rahat
(Hukuk) smooth
rahat
at rest
rahat
comfortable (place, thing)
rahat
snuggery
rahat
unlabored
rahat
free

Sami could move freely around the prison. - Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.

May I use the phone? Please feel free. - Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.

rahat
{s} quiet

Work quietly lest you disturb others. - Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.

التركية - التركية

تعريف rahatlıklar في التركية التركية القاموس.

RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Rahat
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
Rahat
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
Rahat
(Osmanlı Dönemi) DIA
Rahat
rahatça
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahatlıklar
المفضلات