rahat!

listen to the pronunciation of rahat!
التركية - الإنجليزية
(Askeri) stand at ease
easy

Two women are taking it easy on a bench in the park. - İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

{s} comfortable

Everybody feels comfortable with him. - Herkes onunla birlikte rahat hisseder.

I feel more comfortable behind the wheel. - Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.

ease

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

{s} comfy
comfort

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

complacent
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
cosy
cozy

He lives in a cozy little house. - O, rahat küçük bir evde yaşar.

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

cushy
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

fluent
relieved

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely. - Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.

easygo
cosey
easy going
easily

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

This sofa can seat three people easily. - Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.

easeful
content
calm

She's always very calm and relaxed. - O her zaman çok sakin ve rahat.

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

welfare
equable
canny
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

unmoved
free and easy
unhurried
unembarassed
(Konuşma Dili) all right

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

affable
homely
contented
homelike
in comfort

Everybody wants to live in comfort. - Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.

I want to live in comfort. - Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.

at ease

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

homey
repose
peaceful
at peace
rakish
rest

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

I won't rest until I find out the truth. - Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.

commodious
above water
easygoing
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

be comfortable
gemütlich
snugger
restful
unconstrained
sweet
At Ease!

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

snug
composure
luxurious
unembarrassed
cushioned
at ease, easy, untroubled
cavalier
unconventional
untroubled
serene
undisturbed

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

facile
peace and quiet, peace
comfort, ease
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) El ayası
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
(Osmanlı Dönemi) DIA
rahatça
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
Haydi al torbanı
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
Aldırmaz, gamsız
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahat!
المفضلات