rağmen

listen to the pronunciation of rağmen
التركية - الإنجليزية
despite

The young men said that they would do it despite all of the difficulties. - Genç adamlar tüm zorluklara rağmen bunu yapacaklarını söylediler.

I love him despite his faults. - Ben onun hatalarına rağmen onu seviyorum.

although

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

in spite of

I admire him, in spite of his faults. - Ben onun hatalarına rağmen, ona hayranım.

In spite of the sunny weather, the air was rather chilly. - Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.

though

Though I am tired, I will work hard. - Yorgun olmama rağmen sıkı çalışacağım.

Though he is rich, he is not happy. - O zengin olmasına rağmen mutlu değil.

even though

Even though there were many cookies on the dish, I only ate three. - Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.

Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it. - Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.

while

While he likes English, he is weak in mathematics. - İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.

for all

For all his faults, Sam is still a very likable person. - Sam, yaptığı tüm hatalarına rağmen hâlâ çok sevimli bir kişidir.

For all his faults, he is a good fellow. - Tüm hatalarına rağmen, o iyi bir adam.

in despite of
considering
but yet
after all

Despite our efforts, we failed after all. - Bütün çabalarımıza rağmen, sonuçta hepimiz başarısız olduk.

You managed it after all. - Her şeye rağmen onu başardın

as
spite of

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

I admire him, in spite of his faults. - Ben onun hatalarına rağmen, ona hayranım.

notwithstanding
but what
in spite of, despite, in the face of, for all, nothwithstanding; although, though, tho'
altho

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

whilst
even

Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it. - Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.

Even though there were many cookies on the dish, I only ate three. - Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.

in contrast to
ever so
albeit
ever though
in the face of
counter to
inspite
but

He has some faults, but I like him none the less. - Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.

Every one opposed it, but Mary and John got married all the same. - Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi.

for

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

For all his wealth, he was still unhappy. - Bütün servetine rağmen hâlâ mutsuzdu.

bütün bunlara rağmen
nevertheless

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

buna rağmen
nevertheless

I was very tired, but I was nevertheless unable to sleep. - Ben çok yorgundum ama buna rağmen uyuyamadım.

Nevertheless, she took off her coat and seemed ready for a short conversation. - Buna rağmen, o ceketini çıkardı ve kısa bir konuşma için hazır görünüyordu.

buna rağmen
still

All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes. - Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.

She has a lot of faults. Still, I like her. - Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.

her şeye rağmen
regardless
her şeye rağmen
for all that

I told her once and for all that I would not go shopping with her. - Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla alışverişe gitmedim.

His story may sound false, but it is true for all that. - Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.

buna rağmen
notwithstanding
bütün bunlara rağmen
even so
bütün bunlara rağmen
for all that
bütün bunlara rağmen
despite all
bütün bunlara rağmen
still
bütün bunlara rağmen
even then
e rağmen
in spite of

kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.

sana rağmen
Although I
buna rağmen
howbeit
buna rağmen
still, notwithstanding
buna rağmen
even so

The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it. - Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.

buna rağmen
for all that
buna rağmen
even then
engellere rağmen ilerlemek
worry along
hatalara rağmen başarmak
muddle through
hatalara rağmen başarıyla sıyrılmak
muddle along
her şeye rağmen
after all

You managed it after all. - Her şeye rağmen onu başardın

Tom didn't buy it after all. - Her şeye rağmen onu almadım.

her şeye rağmen
against all odds
her şeye rağmen
nonetheless

Nonetheless, she loved the children and was content with the work. - Her şeye rağmen, o, çocukları seviyordu ve işinden memnundu.

her şeye rağmen
nontheless
her şeye rağmen başarmak
muddle through
mesine rağmen
notwithstanding
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Aksine olarak, inadına, zıddına olarak, zoraki
Karşın: "Bütün isteğime rağmen, gerçi bu çocuğa içimi dökmemiştim."- H. E. Adıvar
Karşın
rağmen
المفضلات