O heyecanlandığında, gittikçe daha hızlı konuştu.
- As he grew excited, he spoke more and more rapidly.
O, İngilizcede hızlı bir gelişme yaptı.
- He has made rapid progress in English.
Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
- The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.
- My wishes for your father's rapid recovery.