Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Bulmacayı nasıl çözeceğimi bilemiyorum.
- I can't figure out how to solve the puzzle.
Henüz bilmeceyi çözmedim.
- I haven't solved the puzzle yet.
Mary ona birkaç ipucu verdikten sonra Tom bilmeceyi çözdü.
- Tom solved the puzzle after Mary gave him a few hints.
Onun nasıl kaçtığı hâlâ bizi şaşırtıyor.
- How he escaped still puzzles us.
Onun sorusu beni şaşırtıyor.
- His question puzzles me.
Yapbozun bu kısmını bitiremiyorum.
- I can't finish this part of the puzzle.
Birazcık daha sabırlı olsaydın yapbozu bitirebilirdin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Fadıl Sadık'ın öldürülmesi araştırmacıları hayrete düşürdü.
- The murder of Fadil Sadiq puzzled the investigators.
Beni en çok hayrete düşüren şey Mary'yi görmeye gitmek için Tom'un bile neden rahatsız olduğudur.
- What puzzles me most is why Tom even bothered to go see Mary.
Tom hâlâ şaşkın görünüyor.
- Tom still looks puzzled.
Tom gerçekten şaşkındı.
- Tom was genuinely puzzled.
Tom hafifçe kafası karışmış görünüyor.
- Tom looks slightly puzzled.
Tom bana kafası karışmış olduğunu söyledi.
- Tom told me that he's puzzled.
Tom yapbozu tamamladı.
- Tom completed the jigsaw puzzle.
Tom çapraz bulmacayı seviyor.
- Tom likes crossword puzzles.
Tom bir bulmaca çözerken bankta bekliyordu.
- Tom was waiting on a bench, doing a crossword puzzle.
Bizi şaşırtan şey onun toplantıya katılmayacağını söylemesiydi.
- What puzzled us was that he said he would not attend the meeting.
Fadıl'ın tepkisi dedektifleri şaşırttı.
- Fadil's reaction puzzled the investigators.
Bu oldukça şaşırtıcı.
- This is quite puzzling.
Benim için şaşırtıcıydı.
- It was puzzling to me.
O, soruya şaşırmıştı.
- He was puzzled at the question.
Herkes şaşırmış görünüyordu.
- Everyone looked puzzled.
Tom hafifçe kafası karışmış görünüyor.
- Tom looks slightly puzzled.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Bu oldukça şaşırtıcı.
- This is quite puzzling.
Bunun ne kadar şaşırtıcı olacağını görebiliyorum.
- I can see how that would be puzzling.
Where he went after he left the house is a puzzle.
BB Patnaik sat with a zigsaw puzzle of the map of India meant for the kindergarten. He had separated the states and put them in four piles.
... A JIGSAW PUZZLE. ( laughing ) ...
... puzzle. It's an ugly jigsaw puzzle, it's horrible, but hey, it works! It describes ...