pronoun used to indicate a specific person or thing

listen to the pronunciation of pronoun used to indicate a specific person or thing
الإنجليزية - التركية

تعريف pronoun used to indicate a specific person or thing في الإنجليزية التركية القاموس.

that
o
that
bağlaç ki
that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi? - Can a two-year-old boy run that fast?

Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum. - That's enough. I don't want any more.

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke onunla gidebilseydim. - I regret that I couldn't go with her.

Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın! - If only you had told me the whole story at that time!

that
için

Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar. - In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.

Şu gömlek için sadece on dolar ödedi. - He only paid ten dollars for that shirt.

that
in that mademki
that
diye

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku. - Please read it aloud so that everyone can hear.

that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı. - This song is so moving that it brings tears to my eyes.

O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz. - He is such a bad person that everybody dislikes him.

that
ki o

Ne yazık ki o yatakta hastaydı. - I regret to say that he is ill in bed.

O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum. - That was so good a book that I read it three times.

that
öylesine

Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir. - He is not such a fool as to believe that story.

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum. - I don't know how to manage that large estate.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
الإنجليزية - الإنجليزية
{s} that
pronoun used to indicate a specific person or thing

    الواصلة

    pro·noun used to in·di·cate a spe·cif·ic per·son or thing

    التركية النطق

    prōnaun yuzd tı îndıkeyt ı spısîfîk pırsın ır thîng

    النطق

    /ˈprōnoun ˈyo͞ozd tə ˈəndəˌkāt ə spəˈsəfək ˈpərsən ər ˈᴛʜəɴɢ/ /ˈproʊnaʊn ˈjuːzd tə ˈɪndəˌkeɪt ə spəˈsɪfɪk ˈpɜrsən ɜr ˈθɪŋ/
المفضلات