Tom gelecek vaadeden genç bir adamdır.
- Tom is a promising young man.
Tom gelecek vaadeden bir öğrenci.
- Tom is a promising student.
Bana ne söz veriyorsun?
- What are you promising me?
Bunu söz verdiğimi hatırlamıyorum.
- I don't remember promising that.
O, şimdi en umut verici yazarlardan biri olarak tanınmaktadır.
- Now he is recognized as one of the most promising writers.
Bu umut verici geliyor.
- That sounds promising.
O geleceği parlak bir öğrenciydi.
- She was a promising pupil.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
- That sounds quite promising, doesn't it?
Sami umut veren bir kardiyologdu.
- Sami was a promising cardiologist.
Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- It is one thing to promise, and another to perform.
Kimseye söylemeyeceğine söz vermek zorundasın
- You have to promise not to tell anyone.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
Sözünden dönmemelisin.
- You shouldn't break promises.
... After a promising career in financial services, Robert was, ...