previously described

listen to the pronunciation of previously described
الإنجليزية - التركية
Daha önce açıklanan
such
çok

Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim. - Thank you very much for sending me such a nice present.

Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın. - You do such a thing once too often and get punished.

such
bu gibi

Bu gibi olaylar oldukça yaygındır. - Such incidents are quite common.

Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum. - I do not know what to do in such cases.

such
as such böyle olmak sıfatıyla
such
{z} 1. öyle/şöyle/böyle bir kişi/şey; öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler: It's his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eğer
such
(sıfat) öyle, böyle, bu gibi, bu tür, o kadar, çok
such
oldukça

O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun. - It's not such a big problem. You're worrying way too much.

Bu gibi olaylar oldukça yaygındır. - Such incidents are quite common.

such
(zarf) çok, öylesine, böylesine, oldukça
such
o gibi
such
böylesine

Aklında ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok, böylesine olumlu teklifi reddetti. - I have no idea what he has in mind, rejecting such a favorable proposal.

Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim. - I've never seen such a big dog.

such
meselâ

Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon. - They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.

such
ne kadar da

Ne kadar da aptalsın! - You're such an idiot!

Ne kadar da güzel bir adın var. - You have such a beautiful name.

such
şu kadar
such
ne kadar

Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün? - How long did you train in order to achieve such perfection?

Ne kadar da aptalsın! - You're such an idiot!

such
öylesine çok
such
öylesi

Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir. - He is not such a fool as to believe that story.

Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın. - You do such a thing once too often and get punished.

such
bu
such
öyleleri
such
o kadar çok

Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü. - The frost was such that the birds fell on the fly.

Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı. - The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.

الإنجليزية - الإنجليزية
such
previously described

    الواصلة

    previously de·scribed

    التركية النطق

    priviısli dîskraybd

    النطق

    /ˈprēvēəslē dəˈskrībd/ /ˈpriːviːəsliː dɪˈskraɪbd/
المفضلات