Bu yıl birbirimize Noel armağanları vermek yerine hediyeler için harcayacağımız miktarı hayır kurumuna bağışladık.
- Instead of giving each other Christmas presents this year, we donated the amount we would have spent on presents to a charity.
Bu yıl Noel armağanları için çok fazla harcadık.
- We spent too much for Christmas presents this year.
Amcam ona bir hediye verdi.
- My uncle gave him a present.
Amcam bana bir hediye verdi.
- My uncle gave me a present.
Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
- You must live in the present, not in the past.
Cennet ya da cehennem yoktur. Biz sadece şimdiki zamanda yaşayabiliriz.
- There is no heaven or hell. We can only live in the present.
Tom'un dışında herkes mevcuttu.
- All but Tom were present.
Bütün öğrenciler mevcut değiller.
- Not all those students are present.
Baba, armağan istemiyorum, sadece eve gelmeni istiyorum.
- I don't want a present, Dad. I just want you to come home.
Noel armağanlarını açarken çocuğunuzun yüzündeki sevinç ile kıyaslayabilecek çok az şey vardır.
- Few things can compare to the joy on your child's face as they open their Christmas presents.
Ben Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısı'ndayım.
- I'm at the Libre Software Meeting to present the Tatoeba project.
Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en makulüdür.
- A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with Emmet's theory.
O, şu anki maaşından memnun.
- She is content with his present salary.
Şu andaki eğitim sisteminde hangi eksikliği bulabilirsin?
- What defect can you find in the present system of education?
Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
- You must live in the present, not in the past.
Onun şimdiki yardımcısı Bayan Nokami'dir.
- His present assistant is Miss Nokami.
Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
- I would like to give him a present for his birthday.
Tom babasına doğum günü hediyesi göndermekten geri kalmaz.
- Tom never fails to send a birthday present to his father.
Tom kız arkadaşına çok özel bir hediye vermek istedi.
- Tom wanted to give a very special present to his girlfriend.
Doğum günü için ona bir hediye vermek istiyorum.
- I want to give him a present for his birthday.
Toplantıda bulunanlar tasarıyı destekledi.
- Those present at the meeting supported the bill.
Şu bulunanların hepsi gözyaşlarına boğuldu.
- Those present were all moved to tears.
Halihazırda, okulumuzda 1600 öğrenci var.
- At present, we have 1,600 students at our school.
Ben Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısı'ndayım.
- I'm at the Libre Software Meeting to present the Tatoeba project.
Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısındayım.
- I'm at the LSM to present the Tatoeba project.
Çoğu şu anki kariyerinden bıkmış.
- Many are fed up with their present careers.
Senin şu anki sorunun her zaman aklımda.
- Your present trouble is on my mind all the time.
Tom bugünkü toplantıda hazır olacak.
- Tom is going to be present at today's meeting.
Bugünkü durumundan memnundur.
- He is content with his present state.
Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
- I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
Tüm üyeler toplantıda hazır bulundu.
- All the members were present at the meeting.
Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- Many students were present at the lecture.
Several people were present when the event took place.
The theater is proud to present the Fearless Fliers.
The patient presented with insomnia.
There is no time like the present.
- There's no time like the present.
Jeff wore the tie which Kim had given him for a birthday present.
- Jeff wore the tie that Kim had given him for a birthday present.
... presents for interconnectedness and people being able to work ...
... presents ...