O, kendi hayatı hakkında güçsüz hissediyor.
- He feels powerless about his own life.
Ölümün yüzü karşısında güçsüzdü.
- He was powerless in the face of death.
Çok aciz hissetmekten hoşlanmıyorum.
- I don't like feeling so powerless.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
Tekne güç için bir motor kullanır.
- The boat uses a motor for the power.
Babam bir enerji şirketi için çalışmaktadır.
- My father works for a power company.
Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.
- Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable.
O senden daha kuvvetli.
- She's more powerful than you.
Konferansta süper güçlerden, silahlı kuvvetlerini üçte bir oranında azaltmaları istendi.
- The conference called for the major powers to cut their armed forces by a third.
Egemen sınıf yetkilerinden vazgeçmez.
- The ruling class will not surrender its power.
Gözlem yetkileri üzerine bir deney sırasında, bu birimde iki yıl yaşamasın rağmen Tom oturma odası duvarında asılı resimlerden hiç birini tanımlayamadı.
- During an experiment on powers of observation, Tom was unable to describe any of the pictures hanging on his living room wall, despite having lived in his unit for two years.
Koministler 1949 yılında Çin'de iktidara geldi.
- Communists took power in China in 1949.
Hitler 1933 yılında iktidara geldi.
- Hitler assumed power in 1933.
1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
- He swept to power in 1929.
Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
- He believed in the supreme power of the law.
Kuvvetlerin ayrılığı teorisi onun Kanunların Ruhu adlı kitabında Montesquieu'ya atfedilmiştir.
- The theory of the separation of powers is attributed to Montesquieu in his book The Spirit of the Laws.
O senden daha kuvvetli.
- She's more powerful than you.
Fırtına bir elektrik kesintisine neden oldu.
- The storm caused a power outage.
Tom çocuklarının elektrikli aletlerini kullanmasına izin vermezdi.
- Tom wouldn't let his children use his power tools.
Japonya'nın ordusu çok güçlüydü.
- Japan's army was very powerful.
Adam güç kazanmak için çok para kullandı.
- The man used much money to gain power.
Benim kocam iktidarsız. Ne yapmalıyım?
- My husband is impotent. What should I do?
Kocam iktidarsızsa ne yapmalıyım?
- What should I do if my husband is impotent?
Hükümette bazı güçlü insanlar tanıyorum.
- I know some powerful people in the government.
Dünyada en güçlü hüküm nedir?
- What is the most powerful sentence in the world?
Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
- He believed in the supreme power of the law.
1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
- He swept to power in 1929.
Her geri dönüşümlü alüminyum bir TV'yi üç saat çalıştırmak için gerekli enerjiyi kazandırabilir.
- Every recycled aluminium can saves enough energy to power a TV for three hours.
You are powerless to stop me.
The traffic warden was powerless to stop me driving away.
In the face of expanding federal power, California in particular struggled to maintain control over its Chinese population.
Past and future obviously have no reality of their own. Just as the moon has no light of its own, but can only reflect the light of the sun, so are past and future only pale reflections of the light, power, and reality of the eternal present.
We need a microscope with higher power.
This CD player is powered by batteries.
After the pylons collapsed, this town was without power for a few days.