O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Tom bazı hasar puanları aldı.
- Tom has taken some damage points.
Her insanın kendi güçlü noktaları vardır.
- Every man has his own strong points.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
- I differ from you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
- I had to compromise on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Pusula kuzeyi gösterir.
- The compass points to the north.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Terry Wogan: That's the first six points for Germany! Now only Austria is left with the dreaded nul points.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
... reflection of various points of views, points of view and-- ...
... points, and that's not how a commander in chief operates. You don't turn national ...