Soruyu bütünü ile inceleyin.
- Examine the question in its entirety.
Bu, bütün diskteki favori parçam.
- This is my favorite track on the entire disc.
Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
- Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.
- The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy.
Kaza tamamen önlenebilirdi.
- The accident was entirely avoidable.
O, tamamen cesaretsiz değil.
- He is not entirely without courage.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
The conference consists of five regular sessions spread across multiple rooms and two plenary sessions in the main auditorium.