pençe

listen to the pronunciation of pençe
التركية - الإنجليزية
claw

He is hiding his claws. - O pençelerini saklıyor.

A cat was sharpening its claws against a post. - Bir kedi bir direğe karşı pençelerini biliyordu.

paw

I saw a dog with one paw bandaged. - Bir pençesi bandajlı bir köpek gördüm.

The cat was licking its paws. - Kedi pençelerini yalıyordu.

sole (of a shoe)
paw; claw
clutches; grip
dog's tooth
(kuş) talon
tap
tooth resembling that of a dog
talon; fang
tooth of a venomous snake
paw, claw, talon; (ayakkabı) sole
pounce
animal foot
(ayakkabı) cleat
sole
unguis
clutch
talon
to claw
{i} grasp
clutches
ungula
fang
pençe atmak
paw
pençe atmak
to paw, to claw
pençe atmak
1. to try to lay hands on, try to seize. 2. (for an animal) to strike or strike at (someone, something) with its paw, claw, or talons
pençe pençe
(cheeks) suffused with red
pençe vurmak
cobble
pençe vurmak
a) to paw, to claw b) to sole (a shoe)
pençe vurmak
sole
pençe vurmak
to sole (a shoe)
pençe vurmak
(ayakkabı) tap
pençe yapmak
resole
pençe yapılmış
resoled
el pençe divan
hand and foot
el pençe divan durmak
stand ready receive orders
el pençe divan durmak
kotow
el pençe divan durmak
kowtow
gizli pençe
shoemaking half sole
gizli pençe
half sole
yarım pençe
half sole
yarım pençe vurmak
to half-sole
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) f. El ayası ile beş parmağın tamamı
(Osmanlı Dönemi) Eskiden Şark hükümdarlarının imza yerine ellerini kırmızı boyaya sürüp, kâğıdın üstüne basmalarıyla olan şekil, tuğra
(Osmanlı Dönemi) Hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları
(Osmanlı Dönemi) Mc: Kuvvet. Savlet, satvet
El: "Bir yumruğunu gırtlağıma dayadı, bir pençesiyle kalbimi kavradı."- A. Gündüz
Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları
El
(Osmanlı Dönemi) el ayası ile beş parmağın tamamı
Etkisinden kurtulmak olanaksız, etkisi çok olan güç
Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları: "Kuş, beni görünce korktu, pençesinde yılanla havalandı."- M. Ş. Esendal
Ayakkabının tabanındaki kösele
Etkisinden kurtulmak olanaksız, etkisi çok olan güç: "Bu vicdan azabının demirden pençesi yüreğini sıkmağa başlıyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
pençe pençe
Genişçe ve sık lekeler durumunda, yer yer kırmızı (yanak)
şir-i pençe
Bkz. şirpençe
çakır pençe
Tuttuğunu koparan, giriştiği veya ele aldığı her işi başaran, becerikli (kimse)
الإنجليزية - التركية

تعريف pençe في الإنجليزية التركية القاموس.

pençe-i al-i aba
(Din) Ehl-i beyt'in toplandığı yüce pençe. Bir eldeki parmaklar, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fatmayı simgelerler
pençe-i ali aba
EHL-İ BEYT (HZ MUHAMMED S.A.V HZ ALİ,HZ FATIMA,HZ,HASAN,HZ HÜSEYİN.)
pençe
المفضلات