Sami o gün ayrılmayı planlıyordu.
- Sami planned to leave that day.
Esperanto planlı bir dildir.
- Esperanto is a planned language.
Oldukça çok planlanmış işimiz var.
- We have quite a lot of work planned.
Planlanmış bir şeyim vardı.
- I had something planned.
Tom iş için sadece bir ya da iki gün Boston'da kalmayı planlamıştı.
- Tom had only planned to stay in Boston for just a day or two.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.