The stars shone all the time.
- Yıldızlar her zaman parladı.
My father polished his car till it shone.
- Babam parlayıncaya kadar arabasını cilaladı.
She had her shoes shined.
- O, ayakkabılarını parlattı.
Give my shoes a good shine.
- Ayakkabılarımı iyice parlat.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
That blue-white shining star is Sirius.
- O mavi-beyaz parlayan yıldız Sirius'tur.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.