Mary is a star performer.
- Mary bir star oyuncu.
The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
- Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
The actor’s career lasted for thirty years.
- Oyuncunun kariyeri 30 yıl sürdü.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
He grew up to be a college football player.
- O bir üniversite futbol oyuncusu oldu.
We regard him as the best player on the team.
- Biz, ona takımın en iyi oyuncusu gözüyle bakıyoruz.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
The top eight players survived the ninth day of the tournament.
- Zirvedeki sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe kadar dayandı.
We are basketball players.
- Biz basketbol oyuncusuyuz.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
The actress looks younger than she really is.
- Kadın oyuncu, olduğundan daha genç gözüküyor.
The actress said that she was engaged to a banker.
- Kadın oyuncu, bir bankerle nişanlandığını söyledi.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
The game's outcome hangs on his performance.
- Oyunun sonucu onun performansına bağlı.
Not everyone thought she was a great actress.
- Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
The umpire called the batter out.
- Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.
Tom is a very good batter.
- Tom çok iyi bir topa vuran oyuncu.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
Do you like game shows?
- Oyun programlarından hoşlanıyor musun?
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?
Leonardo DiCaprio won the Oscar for best actor for his role as Hugh Glass in The Revenant.
- Leonardo DiCaprio, Hayalet filminde Hugh Glass rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandı.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.