oynadı

listen to the pronunciation of oynadı
التركية - الإنجليزية
played

Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played. - Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.

We played tennis yesterday. - Biz dün tenis oynadık.

(of games) engaged in; "the loosely played game
past of play
(of games) engaged in; "the loosely played game"
oyna
{f} play

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

Do you know how to play mahjong? - Mahjong oynamayı biliyor musun?

oyna
{f} playing

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

oyna
(Bilgisayar) poke

She didn't want him to play poker. - O, onun poker oynamasını istemedi.

Tom doesn't know how to play poker. - Tom nasıl poker oynayacağını bilmiyor.

oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

Oyna
curveball
oyna
toy

The children played with toy blocks. - Çocuklar oyuncak bloklarla oynadılar.

Children play with toys. - Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.

oynadı
المفضلات