oynadı

listen to the pronunciation of oynadı
التركية - الإنجليزية
played

She played the heroine better than I. - O, kahramanı benden daha iyi oynadı.

I played tennis after school. - Okuldan sonra tenis oynadım.

(of games) engaged in; "the loosely played game
past of play
(of games) engaged in; "the loosely played game"
oyna
{f} play

I will teach you to play chess. - Sana satranç oynamayı öğreteceğim.

Do you know how to play chess? - Satranç oynamayı biliyor musun?

oyna
{f} playing

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

oyna
(Bilgisayar) poke

She used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

She didn't want him to play poker. - O, onun poker oynamasını istemedi.

oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Oyna
curveball
oyna
toy

Bill often plays with toys by himself. - Bill genellikle tek başına oyuncakları ile oynar.

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

oynadı
المفضلات