oturtulmuş

listen to the pronunciation of oturtulmuş
التركية - الإنجليزية
fitted
A fitted piece of clothing is designed so that it is the same size and shape as your body rather than being loose. baggy trousers with fitted jackets
A fitted carpet is cut to the same shape as a room so that it covers the floor completely. fitted carpets, central heating and double glazing
past participle of to fit (to tailor, change size)
{s} adapted, adjusted; made to conform; suited; installed; equipped
past tense of to fit (to tailor, change size)
A fitted piece of furniture, for example a cupboard, is designed to fill a particular space and is fixed in place. I've re-carpeted our bedroom and added fitted wardrobes
A fitted sheet has the corners sewn so that they fit over the corners of the mattress and do not have to be folded
otur
{f} sitting

Two children are sitting on the fence. - İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.

The girl sitting at the piano is my daughter. - Piyanoda oturan kız benim kızımdır.

otur
have a seat
otur
sit

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

Where do you want to sit? - Nerede oturmak istiyorsun?

otur
{f} sit down

An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what? - İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?

All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions. - Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.

otur
rooms

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

otur
dwelt
otur
taken a seat
otur
take a seat
otur
{f} abode
otur
{f} dwelling
otur
took a seat
otur
live in

Do you live in this building? - Bu binada mı oturuyorsun?

Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people. - Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.

otur
reside

Tom currently resides in Boston. - Tom şu anda Boston'da oturuyor.

More than half the residents are opposed to the plan. - Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.

otur
{f} dwell
otur
be seated

Would you like to be seated? - Oturmak ister misiniz?

Please be seated, ladies and gentlemen. - Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.

otur
sat

He sat in the front so as to be able to hear. - İşitebilmek için önde oturdu.

An old man sat next to me on the bus. - Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.

otur
sit-down

bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.

otur
abided
tahta oturtulmuş
enthroned
التركية - التركية

تعريف oturtulmuş في التركية التركية القاموس.

otur
Artvin yöresinde yetiştirilen bir zeytin cinsi
oturtulmuş
المفضلات