You can't seat Tom next to Mary.
- Tom'u Mary'nin yanına oturtamazsın.
We can seat you soon.
- Yakında seni oturtabiliriz.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Can I sit beside you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.