It's obvious Tom and Mary like each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerinden hoşlandığı ortada.
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
The hill is exposed, with no trees.
- Tepe ortada, ağaçsız.
Now everything's exposed.
- Şimdi her şey ortada.
The truth lies in the middle.
- Gerçek ortada yatıyor.
The truth lies somewhere in the middle.
- Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation.
- Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.
It was evident to all of us that he was innocent.
- Masum olduğu hepimiz için ortadaydı.
A cup of coffee cleared up my headache.
- Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
The truth lies in the middle.
- Gerçek ortada yatıyor.
The truth lies somewhere in the middle.
- Gerçek ortada bir yerde yatıyor.