Senin burnunun üstünde krem var.
- You have cream on the top of your nose.
Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- He folded the papers and threw them onto the table.
Cesur şövalye saldırganın üzerine gitmek için o anda tereddüt etmedi.
- The bold knight didn't hesitate at the time to go onto the offensive.
Dersten sonra sandalyeleri masaların üstüne koymayı unutmayın.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.