Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Kahvemi üstünde bol köpüklü severim.
- I like my coffee with lots of foam on the top.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
- Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.