Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Tom silahını buzdolabının üstündeki kurabiye kavanozuna sakladı.
- Tom hid the gun in the cookie jar on top of the refrigerator.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.