تعريف oluşan في التركية الإنجليزية القاموس.
- composed
Economists predict that around the year 2060, the so-called Western world, composed of Europe and North America, will lose their dominant position in the global economy.
- Ekonomistler 2060 yılı civarında, Avrupa ve Kuzey Amerika'dan oluşan sözde Batı dünyasının küresel ekonomideki egemen konumunu kaybedeceğini tahmin ediyorlar.
Jupiter is a planet principally composed of hydrogen and helium.
- Jüpiter esas olarak hidrojen ve helyumdan oluşan bir gezegendir.
- consisted
- made up of
- bitki artıklarının çürümesiyle oluşan gübre
- compost
- birçok parçadan oluşan
- built-up
- birçok parçalardan oluşan
- composite
- deride oluşan leke
- blotch
- deride oluşan siyah nokta
- blackhead
- gece oluşan
- (Tıp) nocturnal
- oluş
- presence
- oluş
- (Dilbilim) process
- oluş
- existence
Malaysia came into existence in 1957.
- Malezya 1957'de oluştu.
The earth came into existence about five thousand million years ago.
- Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce oluştu.
- oluş
- consist of
What should a healthy breakfast consist of?
- Sağlıklı bir kahvaltı neyden oluşmalı.
How many people does this ship's crew consist of?
- Bu geminin mürettebatı kaç kişiden oluşur?
- oluş
- compose of
- oluş
- being
All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
- Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
Liberty consists of being able to make everything as harmless as possible.
- Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.
- oluş
- comprise of
- oluş
- consist
The central nervous system consists of four organs.
- Merkezî sinir sistemi dört organdan oluşur.
The Beatles consisted of four musicians.
- The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur.
- oluş
- {f} comprised
Brazil is comprised of twenty-six states.
- Brezilya yirmi altı eyaletten oluşur.
My house is comprised of these four rooms.
- Benim evim bu dört odadan oluşur.
- oluş
- procession
- oluş
- composed
All life is based on chemistry and all living things are composed of chemical compounds.
- Tüm yaşam kimyaya dayalıdır ve yaşayan her şey kimyasal bileşiklerden oluşur.
The USA is composed of 50 states.
- ABD 50 tane devletten oluşur.
- alkol ve sudan oluşan içki
- grog
- alüvyondan oluşan arazi
- alluvion
- anne, baba ve çocuktan oluşan aile
- nuclear family
- anne, baba ve çocuktan oluşan aile
- a mother and their children
- anne, baba ve çocuktan oluşan aile
- family unit consisting of a father
- artıklardan oluşan
- scrappy
- ateşten oluşan
- pyrogenous
- ayakta oluşan çatlak
- kibe
- ağaçlardan oluşan çit
- hedgerow
- bağdokusundan oluşan kısım
- stroma
- baş harflerden oluşan sözcük
- acronym
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birkaç sözcükten oluşan ifade
- phrase
- birçok parçadan oluşan
- built up
- bitkilerden oluşan bahçe sınırı
- herbaceous border
- ceset çürürken oluşan amonyaklı sabun
- adipocere
- dalların bir araya gelmesiyle oluşan birlik
- phylum
- eski pirinç eşyada oluşan yeşil pas
- patina
- eğrilerden oluşan
- curvilinear
- halojenle oluşan tuz
- haloid
- hararetten oluşan cilt kızarıklığı
- heat spot
- heceden oluşan
- syllabic
- iki addan oluşan soyadı
- double barreled name
- iki parçadan oluşan şey
- pair
- isimlerden oluşan
- substantival
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup dinner
- kalıtımla oluşan dış görünüş
- phenotype
- kendi kendine oluşan
- autogenous
- korneada oluşan beyaz leke
- leucoma
- küreciklerden oluşan
- globular
- madeni borulardan oluşan çalgı
- chime
- mektuplardan oluşan
- epistolary
- mobil istasyonlarında oluşan
- (Havacılık) hi-fix
- mobilyada eskidikçe oluşan perdah
- patina
- oluş
- existence, being; genesis, formation
- oluş
- occurrence
- oluş
- way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
- oluş
- consisted
Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words.
- Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.
My father's little library consisted chiefly of books on polemic divinity, most of which I read.
- Babamın küçük kütüphanesi çoğu polemik tanrılığı içeren kitaplardan oluşuyordu, onların çoğunu okudum. esas oluşuyordu.
- oluş
- becoming
- ortakyaşama ile oluşan
- symbiotic
- rüzgârdan oluşan
- eolian
- rüzgârdan oluşan
- Aeolian
- rüzgârla oluşan kar yığını
- snowdrift
- sabah oluşan
- (Tıp) matutinal
- sonucunda oluşan kayıp
- (Ticaret) consequential loss
- soğuktan el ve ayaklarda oluşan kızarıklık
- chilblain
- tamsayılardan oluşan
- integral
- tek kelimeden oluşan
- monomial
- topukta oluşan yarık
- kibe
- trafik tıkanıklığı nedeniyle oluşan kuyruk
- tailback
- tufan sonucu oluşan
- diluvial
- yara üzerinde oluşan zar
- cicatrice
- yarım tonlardan oluşan
- chromatic
- yağdan oluşan
- fatty
- yeryüzünde oluşan
- epigene
- yüz taneden oluşan grup
- century
- yüzde ve boyunda oluşan bir mantar
- barber's itch
- yüzer kütüklerden oluşan engel
- boom
- çubuklardan oluşan
- bacilary