ol mak

listen to the pronunciation of ol mak
التركية - الإنجليزية

تعريف ol mak في التركية الإنجليزية القاموس.

olmak
happen

Something bad was about to happen. - Kötü bir şey olmak üzereydi.

He felt that something was about to happen. - Bir şey olmak üzere olduğunu hissetti.

olmak
become

I'd like to become a famous soccer player. - Ünlü bir futbolcu olmak istiyorum.

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

olmak
{f} occur
olmak
fit

I just want to make sure these shoes fit. - Sadece bu ayakkabıların uyduğundan emin olmak istiyorum.

Tom is fitted to become a businessman. - Tom bir iş adamı olmak için uygundur.

olmak
{f} go
olmak
go on

He won't go on to graduate school. - Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.

I want to get a haircut before I go on the trip. - Yolculuğa çıkmadan önce saç tıraşı olmak istiyorum.

olmak
take

Tom has what it takes to be a good teacher. - Tom, iyi bir öğretmen olmak için gereken niteliklere sahip.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

olmak
{f} turn

Remember to check to make sure the gas has been turned off before you go out. - Dışarı çıkmadan önce gazın kapatıldığından emin olmak için kontrol etmeyi unutma.

Tom checked to make sure the gas was turned off. - Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.

olmak
{f} hap

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen. - Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

olmak
ripen
olmak
present
olmak
brew
olmak
happening

Tom looked around to make sure nothing else was happening. - Tom başka bir şey olmadığından emin olmak için etrafına baktı.

olmak
concur
olmak
come to pass
olmak
amount to
olmak
be provided
olmak
catch

Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them. - Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.

I want to make sure that I don't catch the flu. - Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.

olmak
turn into
olmak
amount
olmak
suit
olmak
grow into
olmak
occupy
olmak
hamper
olmak
becoming
olmak
pass off
olmak
pretend

I don't know what's worse: being stupid or pretending to be stupid. - Hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyorum: aptal olmak mı yoksa aptalmış gibi yapmak mı?

Can you at least pretend you want to be here? - Sen en azından senin burada olmak istediğini taklit edebilir misin?

olmak
am
olmak
knock about
olmak
(deyim) give cause for
olmak
be of
olmak
grew into
olmak
happen to

Why does everything have to happen to us? - Neden her şey bize olmak zorunda.

Tom wants to make sure that doesn't happen to him. - Tom bunun ona olmayacağından emin olmak istiyor.

olmak
result

The result was far from being satisfactory. - Sonuç tatmin edici olmaktan uzaktı.

The teacher was far from satisfied with the result. - Öğretmen sonuçtan memnun olmaktan uzaktı.

olmak
be present
olmak
to be present
olmak
form

Do we have to be so formal? - Bu kadar resmî olmak zorunda mıyız?

Tom doesn't have to be so formal. - Tom çok resmi olmak zorunda değil.

olmak
exist

Men do not exist in this world to become rich, but to become happy. - Bu dünyada erkekler zengin olmak için değil, mutlu olmak için var olurlar.

olmak
grow

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

What do you want to be when you grow up? - Büyüdüğünde ne olmak istersin?

olmak
betide
olmak
come up
olmak
abide
olmak
become of
olmak
boil down to
olmak
take place
olmak
reign
olmak
transpire
olmak
mature
olmak
come along
olmak
get

Her only purpose in life was to get rich. - Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.

Tom felt like getting drunk. - Tom'un canı sarhoş olmak istedi.

olmak
come about
olmak
be
olmak
is
olmak
be in the
olmak
{f} have

With Windows, you have to have extensions or it won't read your files. - Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.

If you are going abroad, it's necessary to have a passport. - Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.

olmak
be with
olmak
to be in

She promised her father to be in time for lunch. - O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.

I want to be in your plan. - Planında olmak istiyorum.

olmak
eventuate
olmak
(for something) to be acceptable, be all right, be okay: Olur mu öyle? Can (something like) that be okay? Olur! Okay! Olmaz! No!
olmak
come off
olmak
to catch (a disease): Tifo oldu. He caught typhoid fever
olmak
befall
olmak
come over
olmak
(for something) to be a source of (something) to (someone): Bu ilacın ona çok yararı oldu. This medicine has really helped her
olmak
to have (used with possessives): Param olsaydı alırdım. If I'd had the money, I'd have bought it. Benim o semtte bir evim olmalı. I ought to have a house in that part of town
olmak
to become, come to exist, come into being
olmak
to ripen; (for food) to be cooked, be done
olmak
slang to get drunk: Sen bayağı oldun. You're as drunk as a lord. Oldu. (Konuşma Dili) All right./OK./Very well./Agreed
olmak
hit

Everybody expected the musical to be a great hit, but it was far from being a success. - Herkes müzikalin büyük bir hit olmasını bekliyordu fakat o başarılı olmaktan çok uzaktı.

olmak
(yerinde) be situated
olmak
(for time) to pass, elapse, be: Oraya gideli iki yıl oldu. It's been two years since he went over there
olmak
fare
olmak
to be; to become; to exist; to happen, to occur, to take place, to go no, to come about, to transpire; to get; to fit, to be suitable for; to be present; to ripen; to mature; (hastalık) to catch, to have, to get;" "to undergo; to be ready/prepared/cooked, etc.; to be done out of sth
olmak
(for an article of clothing) to fit
olmak
to happen, occur, be, take place
olmak
to lose, be deprived of: Canından oldu. He lost his life. Kumar yüzünden servetinden oldu. She lost her fortune by gambling
olmak
to undergo (something): Ameliyat oldu. He underwent an operation. Ahmet yarın imtihan olacak. Ahmet will take an exam tomorrow
olmak
to be (to have or occupy a place or position; to show a certain characteristic): Beşte orada olmalıyım. I ought to be there at five o'clock. Cesur olmalısın. You should be bold
olmak
hatch
olmak
come

If Tom didn't want to be here, he wouldn't have come. - Tom burada olmak istemese gelmezdi.

You've come back to be with Tom, haven't you? - Tom'la birlikte olmak için geri geldin, değil mi?

olmak
goon
olmak
stand

To stand in your own feet means to be independent. - Kendi ayakların üzerinde durmak bağımsız olmak anlamına gelir.

We have to be there on time, so don't stand me up tomorrow! - Biz zamanında orada olmak zorundayız, bu yüzden yarın beni bekletme.

olmak
range

Tom always thought he'd like to become a forest ranger. - Tom her zaman bir orman bekçisi olmak istemeyi düşündü.

Determine the range of values of the constant k to which the quadratic inequality x² + kx - 3k > 0 holds for any real value of x. - x bir reel sayı olmak üzere, x² + kx - 3k > 0 eşitsizliğinde k sabitinin alabileceği değer aralığını bulunuz.

olmak
undergo
التركية - التركية

تعريف ol mak في التركية التركية القاموس.

Olmak
(Osmanlı Dönemi) TANAZZUC
Olmak
dokunmak
Olmak
bulunmak
Olmak
yapmak
olmak
Hazırlanmak, hazır duruma gelmek
olmak
Ne gibi bir ilginin bulunduğunu sormak veya hiçbir ilgi olmayacağını belirtmek için kullanılır
olmak
Bu fiilin geniş zamanının tekil üçüncü kişisi olumlu olduğunda kabul, olumsuz olduğunda ret anlatır
olmak
Yetişmek, olgunlaşmak
olmak
Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur
olmak
Gerçekleşmek veya yapılmak
olmak
Bir şeyi elde etmek, edinmek: "Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım."- S. F. Abasıyanık
olmak
Herhangi bir durumda bulunmak
olmak
Bir durumdan başka bir duruma geçmek
olmak
Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek
olmak
Hastalığa yakalanmak, tutulmak
olmak
Geçmek, tamamlanmak
olmak
Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak
olmak
Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek
olmak
Meydana gelmek, vuku bulmak: "En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu."- S. F. Abasıyanık
olmak
Yitirmek, elinden kaçırmak
olmak
Sürdürmek, yürütmek
olmak
Uymak, tam gelmek
olmak
Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak: "Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir."- T. Buğra
olmak
Bir şeyi elde etmek, edinmek
olmak
Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek: "Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de, zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!"- S. M. Alus
olmak
Bulunmak: "Kız da hemen olduğu yere oturdu."- M. Ş. Esendal
olmak
Özne bir isim tamlaması olduğunda, belirtenin belirtilene ait olduğu düşüncesini anlatır
olmak
Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak
olmak
Bir isim veya sıfatın belirttiği durumu almak
olmak
Bir olayla karşılaşmak; başına kötü bir şey gelmek
olmak
Yaklaşmak, gelip çatmak
olmak
Yol açmak
olmak
Uygun düşmek, yerinde görülmek
olmak
Varlık kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak
olmak
Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılır
olmak
Sarhoş olmak
olmak
Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak
ol mak
المفضلات