Toprak reformunu tartıştılar ama asla uygulayamadılar.
- They debated land reform but never carried it out.
Bu ev ve bu topraklar benim!
- This house and this land are mine.
Tom'un tam Boston'un dışında bir sürü arsaya sahip.
- Tom owns a lot of land just outside of Boston.
Tom bir zamanlar bu arsaya sahipti.
- Tom once owned this piece of land.
İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.
- Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
Ne zaman karaya çıkacağız?
- When are we going to land?
Birçok ülkeden gezgin geldi.
- The travelers came from many lands.
Yerleşimciler ülkelerinden kovuldular.
- Settlers were forced off their land.
Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
- The landscape was cold and sharp as flint.
Biz inmek için çaresizce bir yer arıyoruz.
- We're looking desperately for a place to land.
Kartal yere inmek üzere.
- The eagle is about to land.
Arazi çok fazlaya mal olmadı.
- The land did not cost much.
O çok fazla arazi tutuyor.
- He holds a lot of land.
Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
- Sami was forced to make an emergency landing.