Tom'un grev hattını geçecek cesareti olduğundan şüpheliyim.
- I doubt that Tom has the courage to cross the picket line.
Ben onu aramaya çalıştım, ama hat meşguldü.
- I tried to call him up, but the line was busy.
Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
- In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
- The playground is divided into three areas by white lines.
Tom bir saat kuyrukta bekledi.
- Tom stood in line for an hour.
O kuyrukta otuz dakika durdum.
- I stood in that line for thirty minutes.
Pliny states that the inhabitants of India take pleasure in having their dog bitches lined by the wild tigers, and to facilitate this union, they are in the habit of tieing them when in heat out in the woods, so that the male tigers may visit them.