تعريف observing في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} inceleme
- (isim) gözleme
- tarassut
- gözleme (inceleme vb)
- {i} gözlem
Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.
- Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars.
Ben yabani kuşları gözlemliyorum.
- I'm observing wild birds.
- {f} gözle
Ben yabani kuşları gözlemliyorum.
- I'm observing wild birds.
Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
- The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- gözleyerek
Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
- The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- {i} gözleme
Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.
- Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars.
- {s} gözetleme
- dikkatli
- söyle/uy/gözle
- sinir bozucu
- observe
- gözlemlemek
Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.
- This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter.
Kuşları gözlemlemekten hoşlanıyorum.
- I like to observe birds.
- observing interval
- (Askeri) gözetleme fasılası
- observing line
- (Askeri) gözetleme hattı
- observing block
- blok gözlemleyerek
- observing, seeing
- Görme gözlemleyerek
- observing angle
- (Askeri) gözetleme açısı
- observing angle
- (Askeri) hedef açısı
- observing angle
- (Askeri) GÖZETLEME AÇISI, HEDEF AÇISI: Hedeften gözcüye giden hat ile hedeften topa veya bataryaya giden hat arasında kalan açı; bir gözetleyicinin top veya bataryadan olan açısal uzaklığı
- observing detail
- (Askeri) gözetleme postası
- observing detail
- (Askeri) GÖZETLEME POSTASI: Topçu atışlarının idaresi için gözetleme yapmak üzere, bir mevkie tayin edilen iki şahıs. Bunlardan bir direkt görüş şartları altında gözetleme yapar, diğeri esasları okur
- observing interval
- (Askeri) GÖZETLEME FASILASI: Müteharrik bir hedefe ait atış esaslarının tespiti maksadıyla, birbiri ardı sıra yapılan iki gözetleme arasındaki zaman fasılası
- observing line
- (Askeri) GÖZETLEME HATTI: Gözetleyiciden hedefe uzanan hat
- observing party
- (Askeri) gözlemleyen ülke
- observing point
- (Askeri) hedef noktası
- observing point
- (Askeri) HEDEF NOKTASI: Gözetleyicinin, hedef üzerinde, nişan almak suretiyle atış esaslarını tespit ettiği nokta
- observing sector
- (Askeri) GÖZETLEME BÖLGESİ: Gözetleme noktasından görülebilen saha; belirli bir postaya gözetleme için tahsis edilen bölge
- observing sector
- (Askeri) gözetleme bölgesi
- observing tower
- rasat kulesi
- observe
- görmek
- observe
- incelemek
Gece gökyüzünü incelemek için bir teleskop aldım.
- I bought a telescope in order to observe the night sky.
- observe
- {f} (bir âdeti) yerine getirmek
- observe
- {f} izlemek
- observe
- {f} kutlamak
Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.
- This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter.
- observe
- {f} dikkatle bakmak
- observe
- gözlemde bulunmak
- observe
- uymak (kanun vb'ne)
- observe
- gözetmek
- observe
- müşahede etmek
- observe
- yerine getirmek (bir adeti)
- observe
- gizlice bakmak
- observe
- bayram kutlamak
- observe
- tutmak (oruç)
- observe
- kutlamak (bayram)
- observe
- gözlem yapmak
- observe
- saygı göstermek
- observe
- -e uymak
- observe
- gözlemek
Kuşları gözlemekten hoşlanırlar.
- They like to observe birds.
Tycho Brahe yıldızları gözlemek için sadece bir pusula ve bir sekstant kullanırdı
- Tycho Brahe used only a compass and a sextant to observe the stars.
- observe
- gözetlemek
- observe
- gözle
Tom kuşları gözlemlemeyi sever.
- Tom likes to observe birds.
Kadın gözlemler ve erkek düşünür.
- The woman observes and the man thinks.
- observe
- görüş belirtmek
- observe
- dikkat etmek
- watching, observing
- Gözlemci izliyor
- global observing system
- (Çevre) küresel gözlem sistemi
- observe
- {f} söylemek
- observe
- düşünceyi belirtmek
- observe
- (Nükleer Bilimler) gözlem
Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.
- Tom likes to observe the people walking by.
Kadın gözlemler ve erkek düşünür.
- The woman observes and the man thinks.
- observe
- ileri sürmek
- observe
- {f} (bayramı)
- observe
- söyle/uy/gözle
- observe
- {f} riayet etmek
- observe
- {f} farketmek
- observe
- {f} demek
- observe
- {f} uymak
- observe
- {f} görüşünü bildirmek
- observe
- tutmak
- observe
- (Askeri) GÖZETLEMEK: Değerli askeri bilgi elde etmek üzere arazi, topçu ateşi, hava şartları vesaireyi gözaltında tutmak ve değerlendirmek
- observe
- {f} (kural, yasa, v.b.'ne) uymak
- observe
- {f} yerine getirmek
- onlooking
- bakan
- onlooking
- izleyen