Tom has money. However, he's not all that happy.
- Tom'un parası var. Fakat o kadar çok mutlu değil.
Tom doesn't really like Mary all that much.
- Tom Mary'den gerçekten o kadar çok fazla hoşlanmıyor.
The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
- Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
The frost was such that the birds fell on the fly.
- Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
I'd rather you didn't smoke so much.
- O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim.
How come you know so much about Japanese history?
- Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?