not much

listen to the pronunciation of not much
الإنجليزية - التركية
pek

Ben gerçekten pek aşçı değilim. - I'm really not much of a cook.

Söylenecek pek fazla şey yok. - There is not much more to say.

little
{s} ufak

Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var. - There is little hope that he will succeed.

O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı. - He made a little statue out of soft clay.

little
küçük

O suda küçük bir bot ile denize açılıyor. - He is sailing a little boat on the water.

Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor. - My little brother is watching television.

little
{s} az
not much of a
iyi bir değil
not much to choose
pek fark yok
not much to choose
farklı sayılmaz
little
azıcık

Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim. - I gave her what little information I had.

Kanepede azıcık kestir. - Take a little nap on the sofa.

little
{s} az: There's little time left. Az zaman kaldı
little
be.az miktarda
little
genç

Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç. - Tom is probably just a little younger than Mary.

Benim için biraz çok gençsin. - You're a little too young for me.

little
önemsiz

Karıncaların yaşamını önemsiz sayma. - Don't think little of the ants' lives.

little
değersiz
not up to much
yaramaz
not up to much
pek iyi değil
not so much as
(not so much ... as) ...dan ziyâde
not so much as
böylece fazla değil
not too much soda
çok fazla soda
while not an ancient place, much of what is loveable in Helsinki is older
antik bir yer olmasa bile Helsinki'de sevilen yerler eskidir
have not much to show for it
(deyim) butun calismalara karsin ortada bir sey yok
it's no/not much good doing sth
(deyim) yarari kiymeti olmamamk
it's not much of a thing
ahım şahım bir şey değil
little
Little Dipper Küçükayı takımyıldız
little
{s} cici
little
(isim) az miktar, ufak şey, az zaman
little
{s} dar görüşlü

Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür. - Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.

little
az miktar
little
ehemmiyetsiz
little
hemen hemen hiç

Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the daughters.

Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the sons.

little
(sıfat) küçük, ufak, az, dar görüşlü, bayağı, adi
little
{i} az zaman

Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı. - I had little time to prepare the speech.

Boşa geçirecek çok az zamanımız var. - We have little time to waste.

little
hemen hiç gibi
not be much cop
(Konuşma Dili) sonuç getirmeyen
not be much cop
(Konuşma Dili) ilgilenmeye değmez
not to think much of
gözü tutmamak
الإنجليزية - الإنجليزية
not a lot, not many; not especially, not in particular
not much cop
Not very good; unimpressive

I'm not much cop at the decorating lark, am I, Floss? Never mind, Dad..

not much of anything
Very little; not a lot

One more song about movin’ along the highway / Can’t say much of anything that's new.

not much good at it
not very skilled, not very effective
not much of a
nothing much, not good, awful
Not much.
little

She spoke little and listened less.

not see much of
not meet very often, see infrequently
not so much as
not even the same amount as
not much

    التركية النطق

    nät mʌç

    النطق

    /ˈnät ˈməʧ/ /ˈnɑːt ˈmʌʧ/

    علم أصول الكلمات

    [ 'nät ] (adverb.) 13th century. Middle English, alteration of nought, from nought, pron.; more at NAUGHT.

    فيديوهات

    ... Not much talking involved. ...
    ... the beginning and the end of an experience not much the middle ...
المفضلات