nihayet

listen to the pronunciation of nihayet
التركية - الإنجليزية
finally

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

Well, OK, Willie finally agreed. - Tamam, pekala, Willie nihayet kabul etti.

eventually

Tom eventually resigned. - Tom nihayet istifa etti.

After eight months, he eventually started dating girls again. - Sekiz ay sonra, nihayet gene kızlarla çıkmaya başladı.

time

Tom finally got here around lunch time. - Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.

Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks. - Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.

in time
at most
at long last

At long last, the two chiefs of the Indian tribes have decided to bury the hatchet and smoke the peace pipe. - Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.

close

When Tom finally decided to come out of the closet, everyone already knew that he was gay. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

tail
end; conclusion; finish; termination
in the upshot
nevertheless, nonetheless, yet
lastly
at last, finally; in the end
after all

We're going to need your help after all. - Nihayet yardımına ihtiyacımız olacak.

She is a child after all. - Nihayetinde o bir çocuk.

outcome, result
at the end
end " son; finally, at last, at long last, in the end, in the long run, at length" sonunda
at last

At last, spring has come to this part of Japan. - Nihayet, Japonya'nın bu bölümüne bahar geldi.

I've just signed the divorce papers; I'm free at last! - Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!

at full length
at best
in the long run
in the end
finis

I finished the work finally. - Nihayet işi bitirdim.

At least, we finished the first part. - Nihayet, ilk bölümü bitirdik.

extremity
last

At last, spring has come to this part of Japan. - Nihayet, Japonya'nın bu bölümüne bahar geldi.

At last, Mario managed to win the princess's love. - Nihayet, Mario prensesin sevgisini kazanmayı başardı.

terminal
ending
nihayet başlayabilmek
(deyim) come round to
nihayet bulmak
come to an end
nihayet direği
terminal post
nihayet anladım ki
at length it dawned on me that
nihayet bulmak
to come to an end, end
nihayet vermek
to put an end to; to bring (something) to an end, conclude, terminate
nihayet! sitem belirtir
it's about time!
التركية - التركية
Son

Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı. - Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.

Son: "Ben nihayete doğru yanımdaki çocuğu dürterek kalktım."- Ö. Seyfettin. (ni'ha: yet) Sonunda: "Uzun bir münakaşadan sonra nihayet işi şakaya dökmek zorunda kaldı."- Y. K. Karaosmanoğlu. -den başka bir şey değil: "Ama bu, nihayet bir nüktedir."- Y. Z. Ortaç
Sonunda

Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı. - Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.

NİHAYET
(Osmanlı Dönemi) Çok
NİHAYET
(Osmanlı Dönemi) Son, uç, son derece
NİHAYET
(Hukuk) Son; bitiş
nihayet
المفضلات