Let one of us keep watch while another takes a nap.
- Diğeri şekerleme yaparken bizden biri nöbet tutsun.
I'll take the first watch.
- İlk nöbeti ben alacağım.
Mary and her sister took turns at looking after their sick mother.
- Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.
We took care of our children by turns.
- Nöbetleşe çocuklarımıza baktık.
Tom was accused of falling asleep on guard duty.
- Tom nöbette uykuya dalmakla suçlandı.
I'll stand guard now. Go get some sleep.
- Şimdi nöbet tutacağım. Git biraz uyu.
She had a fit of coughing.
- Onun öksürük nöbeti vardı.
I killed him in a fit of rage - it wasn't premeditated.
- Onu bir öfke nöbetinde öldürdüm. Planlanmış değildi.
He was a brave sentry.
- O cesur bir nöbetçiydi.
The policeman was on duty on that day.
- Polis o gün nöbetçiydi.
Tom was accused of falling asleep on guard duty.
- Tom nöbette uykuya dalmakla suçlandı.
Tom fell asleep on guard duty.
- Tom nöbette uyuyakaldı.
A bout lasts about five minutes.
- Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.
Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
- Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
Strobing effects can trigger epileptic seizures.
- Yanıp sönen efektler epilepsi nöbetlerini tetikleyebilir.
Tom is having another seizure.
- Tom başka nöbet geçiriyor.