This story is rather monotonous.
- Bu hikaye oldukça monoton.
I'm tired of this monotonous life.
- Ben bu monoton hayattan bıktım.
Tom read out Mary's letter to us in a monotone voice.
- Tom Mary'nin mektubunu bize monoton bir sesle okudu.
He read the poem in a monotone.
- O, şiiri monoton bir şekilde okudu.
The landscape was flat and monotonous.
- Manzara tatsız ve monotondu.
I was bored with the monotony of daily life.
- Ben günlük hayatın monotonluğu ile sıkılmıştım.
Monotony develops when you harp on the same string.
- Hep aynı dizeleri çalarsan monotonluk gelişir.