Zamanla insanların kitaplar gibi olduğunu anlıyorsun. Bazıları kapağı ile seni yanıltır başkaları içeriği ile seni şaşırtır.
- Mit der Zeit merkst du, dass Menschen wie Bücher sind. Einige täuschen dich mit dem Umschlag und andere überraschen dich mit ihrem Inhalt.
Size yarına kadar müddet veriyorum.
- Ich gebe Ihnen bis morgen Zeit.
Kitap okumak için zamanım yok.
- Ich habe keine Zeit, Bücher zu lesen.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Kızınla vakit geçirip sohbet etmelisin.
- Du solltest Zeit mit deiner Tochter verbringen und dich mit ihr unterhalten.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- Er wird morgen zu dieser Zeit mit ihr das Abendessen essen.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Tüm bu zamanda ne yaptın ki sen!
- Was hast du denn die ganze Zeit gemacht!
she will get well over time - zaman içerisinde iyileşecek.
Şimdi üzgünsün ama zamanla bunu atlatacaksın.
- You're sad now but, with time, you'll get over it.
Cinayet, tecavüz ve işkence savaş zamanlarıyla ilişkili vahşetlerdir.
- Murder, rape, and torture are atrocities associated with times of war.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
- Zuerst waren wir überhaupt nicht vertraut miteinander. Mit der Zeit lernten wir einander kennen.
Languages change over time.
- Sprachen verändern sich mit der Zeit.