Near the end of his life, he started to worry a lot about what his legacy would be.
- Hayatının sonlarına yakın, mirasının ne olacağı hakkında çok endişelenmeye başladı.
The money is a legacy from my aunt.
- Para halamdan bir mirastır.
We have a rich historical heritage.
- Zengin bir tarihsel mirasımız var.
You always tell me I should be proud of my heritage.
- Bana her zaman mirasımla gurur duymam gerektiğini söylüyorsun.
Tom has no inheritance.
- Tom'un hiç bir mirası yok.
My father left me a large inheritance.
- Babam bana büyük bir miras bıraktı.
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
It's very unlikely that Tom's children inherited anything from him.
- Tom'un çocuklarının ondan bir şey miras alması çok zayıf bir olasılıktır.
Edward inherited his uncle's estate.
- Edward amcasının menkulünü miras olarak aldı.
Tom wishes for his son to inherit his estate.
- Tom oğlunun onun gayrimenkulunu miras olarak almasını diliyor.