mevcut

listen to the pronunciation of mevcut
التركية - الإنجليزية
available

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

There were no tickets available for Friday's performance. - Cuma gösterisi için mevcut hiç bilet yoktu.

existing

A study shows air pollution from forest fires exacerbates existing lung problems. - Bir çalışma orman yangınlarından kaynaklanan hava kirliliğinin mevcut akciğer sorunlarını artırdığını göstermektedir.

The existing law concerning car accidents requires amending. - Araba kazaları ile ilgili mevcut yasa değişiklikler gerektirir.

present

Our present house is too small, so we decided to move. - Mevcut evimiz çok küçük, bu nedenle taşınmaya karar verdik.

All but Tom were present. - Tom'un dışında herkes mevcuttu.

(Teknik,Ticaret) current

The current political situation is not very stable. - Mevcut siyasi durum çok istikrarlı değil.

Two copies of the current agreement were printed and will be signed by the two sides. - Mevcut anlaşmanın iki kopyası basıldı ve iki taraf tarafından imzalanacak.

substantial
existed
exiting
on hand
(Ticaret) in stock
obtainable
in store
turnout
going
in being
attendant
visible
actual
supply
stock
existing; extant; present
in hand
those present, the number present; (Askeriye) the strength (of a unit), the number of personnel (on a unit's muster roll)
the amount (of something) on hand; supply; stock
total
store

This bag is not available in any store. - Bu çanta herhangi bir mağazada mevcut değildir.

One thing I don't like about the iPad is that you can't easily install apps that aren't available through Apple's App Store. - iPad hakkında hoşlanmadığım tek şey Apple'ın Uygulama Mağazasında mevcut olmayan uygulamaları kolaylıkla kuramamandır.

present; existing; available; in stock; the number present; stock, supply
total number of attendance
existent
physical

The chakras are constantly spinning. If they weren't, the physical body couldn't exist. - Çakralar sürekli dönüyor. Eğer olmasalar, fiziksel beden mevcut olamazdı.

(yoklama) adsum
prevalent
{s} extant
subsistence
mevcut olmak
be
mevcut olma
availability
mevcut değil
not available

The car is not available today. - Araba bugün mevcut değildir.

He is not available at the moment. - Şu anda mevcut değil.

mevcut durum
present situation
mevcut durum
(Askeri,Ticaret) status quo
mevcut durum
existing state
mevcut durum
present condition
mevcut durum
current situation

The current situation is unsustainable. - Mevcut durum sürdürülemezdir.

How do we deal with the current situation? - Mevcut durumu nasıl ele alacağız?

mevcut durumda
currently
mevcut durumu muhafaza etmek
maintain
mevcut hükümet
(Politika, Siyaset) current government
mevcut ise
if applicable
mevcut kaynaklar
current resources
mevcut kuvvet
(Askeri) present strength
mevcut kuvvet
(Askeri) current force
mevcut mal
stock
mevcut mallar
(Askeri) available assets
mevcut olma
availableness
mevcut olmayan
(Kanun) non-existent
mevcut para
(Ticaret) cash on hand
mevcut raporu
(Askeri) strength report
mevcut sistem
current system
mevcut stok
(Denizbilim) standing stock
mevcut veri
available data
mevcut ürün
(Denizbilim) standing crop
mevcut durum
status
mevcut aktif
(Ticaret) available cash
mevcut arama zamanı; kısa ton; merkez hat düzeni
(Askeri) search time available; short ton; trackline pattern
mevcut
current network
mevcut bakiye
(Ticaret) available balance
mevcut basınç yüksekliği
(Askeri) potential head
mevcut binanın restorasyonu
(Mimarlık) renewal of existing building
mevcut denge
existing equilibrium
mevcut değerler
(Ticaret) assets in hand
mevcut dizin
(Bilgisayar) default directory
mevcut durumu bozmak
(deyim) rock the boat
mevcut durumu korumak
stay on hold
mevcut enerji
available energy
mevcut genel stok
(Askeri) total stock on hand
mevcut hale gelmek
become available
mevcut ikmal miktarı
(Askeri) available supply rate
mevcut iniş mesafesi
(Havacılık) landing distance available
mevcut istihdam hükümleri
(Ticaret) current employment terms
mevcut kalkış mesafesi
(Havacılık) take-off distance available
mevcut kalkış yüzeyi
(Havacılık) take-off run available
mevcut koşullarda
under existing circumstances
mevcut koşullarda
under existing conditions
mevcut koşullarda
in existing conditions
mevcut koşullarda
under current conditions
mevcut koşullarda
in existing circumstances
mevcut koşullarda
in the present conditions
mevcut koşullarda
in the present circumstances
mevcut mal listesi
(Askeri) list of balances
mevcut olarak
forthcomingly
mevcut olmak
subsist
mevcut olmak
1. to exist, be. 2. to be present
mevcut olmak
to exist
mevcut olmama
(Ticaret) non-availability
mevcut olmama
nonavailability
mevcut olmayan
unavailable
mevcut olmayan parçalar
(Ticaret) non-current parts
mevcut parçalar
(Ticaret) current parts
mevcut poliçenin bitimi
(Sigorta) expiry of present policy
mevcut resmi parite
(Ticaret) current official rate
mevcut resmi parite
(Ticaret) current official parity
mevcut semptomlar
(Tıp) presenting symptoms
mevcut sosyal ve bölgesel farklılıklar
(Hukuk) present social and regional disparities
mevcut stok
physical stock
mevcut süreç
current process
mevcut tahvil
(Ticaret) existing bond
mevcut tehdit
immediate threat
mevcut tehlike
immediate threat
mevcut toplam gayret
(Askeri) total available effort
mevcut trendler
current trends
mevcut veya hazır plan yok
(Askeri) no operation plan available or prepared
mevcut yapı
(Ticaret) current business
mevcut çalışma
(Hukuk) substantive work
mevcut olan
(Ticaret) available
elde mevcut
(Ticaret) in stock
elde mevcut mal
(Ticaret) stock
mevcutlar
assets
mevcutlar
(Askeri) holdings
muhtemel iaşe mevcut raporu
(Askeri) anticipated ration strength
ortalama mevcut
(Askeri) average strength
Mevcut Değil
unavailable
mevcut olmak
exist
baskısı mevcut
in print
en iyi mevcut teknoloji
(Jeoloji) best available technology
gemi varış bilgisi; deniz güvenlik ofislerinde mevcut gemi ve liman kaptanı list
(Askeri) vessel arrival data, list of vessels available to marine safety offices and captains of the port
genel geçiş kartı; mevcut faaliyetler merkezi
(Askeri) common access card; current actions center
hala baki ve mevcut
extant
içinde mevcut
inherent
mevcut olan
going
pazar hizmeti mevcut değil
(Sigorta) no market
vazife, düşman, dost kuvvetler, arazi, hava ve mevcut zaman
(Askeri) mission, enemy, terrain and weather, troops and support available-time available
yeterli çoğunluk mevcut olan
quorate
التركية - التركية
Var olan, bulunan
Bir topluluğu oluşturan bireylerin tümü
Var olan, bulunan: "Gerçi, bir nevi karaborsa mevcuttu ama, bundan faydalanmak hem alan, hem satan için hayli tehlikeli idi."- Y. K. Karaosmanoğlu
mevcut olmak
Var olmak, bulunmak
mevcut
المفضلات