merely, only

listen to the pronunciation of merely, only
الإنجليزية - التركية

تعريف merely, only في الإنجليزية التركية القاموس.

but
(İnşaat) fakat

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var. - In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.

but
ancak

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest. - Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.

but
conj. fakat
but
hariç

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

Pazar hariç her gün çalışırım. - I work every day but Sunday.

but
halbuki
but
ama

Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil. - We have the extra-large size, but not in that color.

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

Ben çalışmak için dışarı gitmene itiraz etmiyorum fakat çocuklara kim bakacak. - I don't object to your going out to work, but who will look after the children?

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Harita olmasaydı yolu bulamazdık. - But for the map, we could not have found the way.

Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum. - But for your help, I would have failed.

but
rağmen

Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi. - Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.

Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir. - His story may sound false, but it is true for all that.

but
başka

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim. - If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

الإنجليزية - الإنجليزية
but
merely, only
المفضلات