Gemi direği kırıldı ve gemimiz akıntıya kapılıp gitti.
- The mast broke and our ship went adrift.
İki aday ustalık için mücadele ediyorlar.
- The two candidates are struggling for mastery.
Babam bir yapı ustasıdır.
- My father is a master builder.
Hiçbir insan iki efendiye hizmet edemez.
- No man can serve two masters.
Her insan kendi evinin efendisidir.
- Every man is master in his own house.
1696'da Newton darphane müdürü oldu. 1699'da darphane öğretmeni oldu.
- Newton became Warden of the Royal Mint in 1696. He became Master of the Royal Mint in 1699.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
İngilizceyi öğrenmek zordur.
- It's hard to master English.
Yabancı dil öğrenmek sabır gerektirir.
- Mastering a foreign language calls for patience.
O, curveballda bir kaptandır.
- He's a master at the curveball.
Kendi kaderinin kaptanısın.
- You are the master of your own destiny.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- Mastering English is difficult.
Bir yıl ya da benzer sürede İngilizceye hakim olmak imkansızdır.
- It is impossible to master English in a year or so.
Birkaç Zen üstadıyla birlikte yaşadım, hepsi de kediydi.
- I have lived with several Zen masters, all of them cats.
O, hukuk alanında üstad derecesi aldı.
- He got a master's degree in law.
2 ya da 3 yılda Fransızcada uzmanlaşmak oldukça zordur.
- It's quite difficult to master French in 2 or 3 years.
Yabancı bir dilde uzmanlaşmak zordur.
- It's difficult to master a foreign language.
1696'da Newton darphane müdürü oldu. 1699'da darphane öğretmeni oldu.
- Newton became Warden of the Royal Mint in 1696. He became Master of the Royal Mint in 1699.
Dan, Linda'nın cinayetin beyni olduğunu düşünüyor.
- Dan thinks that Linda was the mastermind of the murder.
Tom hiçbir zaman duruma hakim değildi.
- Tom was master of the situation in no time.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- To master English is difficult.
İsveççeyi tam öğrenmek istiyorum.
- I want to master Swedish.
Onun başyapıtı henüz görünmedi.
- His masterpiece has not appeared yet.
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
Üstat, Atinalıları hatırla.
- Master, remember the Athenians.
Üç yıl önce bir master derecesi aldı.
- She got a master's degree three years ago.
Master derecesini üç yıl önce aldı.
- She got her master's degree three years ago.
Onlar bu adamın şehrin tüm kapılarını açan, usta bir anahtara sahip olduğunu söylüyor.
- They say that that man has a master key which opens all the doors of the city.
O matematik alanında yüksek lisans derecesine sahiptir.
- He has a master's degree in mathematics.
Matematikte yüksek lisans derecem var.
- I have a master's degree in mathematics.
Tom yüksek lisansını üç yıl önce aldı.
- Tom got his master's degree three years ago.
Lütfen ana anahtarı getir.
- Please bring the master key.
Sözde herhangi bir dilin hakimiyetinin anahtarı, kelimeleri ve dilbilgisini bağlama yoluyla hayata geçirmektir.
- The key to the so-called mastery of any language is bringing the words and grammar to life through context.
Onlar bu adamın şehrin tüm kapılarını açan, usta bir anahtara sahip olduğunu söylüyor.
- They say that that man has a master key which opens all the doors of the city.
Babam bir yapı ustasıdır.
- My father is a master builder.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
- Tom is working toward a master's degree in engineering.
I'm terribly sorry, Master Luke, apologized the droid.
The case was tried by a master, who concluded that the plaintiffs were the equitable owners of the property.
The band couldn't find the master, so they re-recorded their tracks.
She has a master in psychology.
He is a master of marine biology.