Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
- Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
Meg'in güzel bir yüzü var.
- Meg has a lovely face.
O sevimli genç bir adam.
- He's a lovely young man.
Bir çocuk ne kadar aptalsa o kadar sevimlidir.
- The stupider the child, the more lovely.
Ve yolun her adımında benim arkamda olan sevgili karım Kate'e teşekkür etmeliyim.
- And I must thank my lovely wife, Kate, who was behind me every step of the way.
Hoş bir gece geçirdim.
- I had a lovely night.
Siz çok hoş bir seyircisiniz.
- You're such a lovely audience.
The lovely castle garden enchants visitors with its lovely blooms and romantic follies.
... harvest it, but he thought it would be lovely for his wife ...
... You look very lovely. ...