Yurtdışı deneyimleriyle ilgili birçok kitap yazdı.
- He has written lots of books about his experience abroad.
Birçok kişi arabalarla ilgilenir fakat arabalar benim için bir şey ifade etmiyor.
- Lots of people are interested in cars, but they're really nothing to me.
Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
- The game excited lots of people.
Biz piknikte çok eğlendik.
- We had lots of fun at the picnic.
Onlardan bir sürü şey vardı.
- There were lots of them.
Henüz sana söylemediğim bir sürü şey var.
- There are lots of things I haven't told you yet.
Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.
- Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
Planımızın bir sürü avantajı var.
- Our plan has lots of advantages.
Hâlâ birçok batıl inanca inanılıyor.
- Lots of superstitions are still believed in.
Tom birçok insanın hoşlanmadığı adam türüdür.
- Tom is the kind of guy lots of people just don't like.
Venedik'te her zaman çok turist vardır.
- In Venice, there are always lots of tourists.
Müzik dinlemek çok eğlenceli.
- Listening to music is lots of fun.
Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Tom bugün çok daha iyi hissettiğini söyledi.
- Tom said he feels a lot better today.
Şimdi çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better now.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
O okulunu çok seviyor.
- She likes her school a lot.
Bir sürü arkadaşım var.
- I have a lot of friends.
Dün Japonya'da bir sürü bina deprem dolayısıyla yıkıldı.
- A lot of buildings collapsed in Japan due to the earthquake yesterday.
Türkçe Ğ ve İspanyolca H kaçtı ve birlikte birsürü tamamen sessiz çocukları oldu.
- A Turkish soft G and a Spanish H eloped and had lots of completely silent children together.
Birsürü insan Tokyo'da yaşıyor.
- A lot of people live in Tokyo.
O, çok miktarda para katkısında bulundu.
- He contributed a lot of money.
O, bankaya çok miktarda para yatırdı.
- He deposited a lot of money in the bank.
Tom'u park alanında gördüm.
- I saw Tom in the parking lot.
Bu alanda çok trafiğimiz var.
- We have a lot of traffic in this area.
Tevrat'ta Lut, bakire kızını toplu tecavüze uğraması için sunuyor.
- In the Torah Lot offers his virgin daughter's to be gang raped.
Bugün hakkında düşünülecek birçok toplumsal sorunlarımız vardır.
- We have a lot of social problems to think about today.
Festivalde bir sürü büyük gruplar vardı.
- There were a lot of great bands at the festival.
Üç farklı grup halinde ders kitabı göndereceğiz.
- We'll send the textbooks in three different lots.
Tom birçok farklı kadınla cinsel ilişkiye girdi.
- Tom had sex with a lot of different women.
Türkçe Ğ ve İspanyolca H kaçtı ve birlikte birsürü tamamen sessiz çocukları oldu.
- A Turkish soft G and a Spanish H eloped and had lots of completely silent children together.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Sami bir piyango talihlisiydi.
- Sami was a lottery winner.
Güney Fransa'da dağın yamacında emeklilik evi yapmayı planladığım küçük bir arsa aldım.
- I bought a small lot on the hillside in Southern France where I plan to build a retirement home.
Tom'un tam Boston'un dışında bir sürü arsaya sahip.
- Tom owns a lot of land just outside of Boston.
Otoparktaki arabaların üçü dışında hepsi beyazdı.
- All but three of the cars in the parking lot were white.
Onların hepsi otoparkta bekliyor.
- They all are waiting in the parking lot.
Tom partide çok eğlendi.
- Tom enjoyed himself a lot at the party.
Tom partide çok eğlendi.
- Tom had lots of fun at the party.
Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
- Let's draw lots to decide who goes first.
Hayal kurarak bir sürü zamanı boşa harcarım.
- I waste a lot of time daydreaming.
Tom'un köpeği çok havlar.
- Tom's dog barks a lot.
Tom'un köpekler hakkında çok bilgisi var.
- Tom knows a lot about dogs.
Tom'un pek çok zamanı yoktu.
- Tom doesn't have a whole lot of time.
Partide pek çok oyun oynadık.
- We played a lot of games at the party.
Tom Mary'ye çok miktarda faydalı Fransızca öğretti.
- Tom taught Mary a lot of useful French.
O, çok miktarda para katkısında bulundu.
- He contributed a lot of money.
Çok sayıda ülke Olimpiyat Oyunlarına katıldı.
- A lot of countries participated in the Olympic Games.
Onlar bana çok sayıda güzel fotoğraflar gösterdiler.
- They showed me a lot of beautiful photos.
we need stock lots.
She made lots of new friends.
They purchased all of the adjacent lots.
Last year I ran lots faster than him.
a building lot in a city.
as Jones alone was discovered, the poor lad bore not only the whole smart, but the whole blame; both which fell again to his lot on the following occasion.
to draw lots.
If I were in charge, I'd fire the lot of them.
a bad lot.
lots of people think so.
The Greeks expected their leaders to show physical courage, whether in the athletic arena or in battle, as well as piety, generosity, and nobility. Cimon had risen to power chiefly because of his military prowess, and any rival must be able to show at least honorable service and military competence. By this time, moreover, the generals were coming to be the most important political figures in Athens. Archons served only for one year and, since 487/6, they were chosen by lot. Generals, on the other hand, were chosen by direct election and could be reelected without limit.
... are lots of studies done on similar topics. ...
... And, I've had lots of different colors and designs. ...