تعريف limit في الإنجليزية التركية القاموس.
- {f} kısıtlamak
- {f} sınırlamak
Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.
- Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
- Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- sınırlandırmak
- sınır
Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- The limits of my language mean the limits of my world.
- limit
- hat
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- (Kanun) tahdit
- (Biyokimya) kısıtlama
Bazı kısıtlamalar var.
- There are some limitations.
- (Ticaret) azami fiyat
- limitlemek
- plen
- daraltmak
- erey
- had
- (to ile) kısıtlamak
- {f} sınırlandır
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Yaşın neden seni sınırlandırması gerektiğini anlamıyorum.
- I don't see why age should limit you.
- uç
- {f} sınırla
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
O, kendi sınırlarını bilir.
- She knows her limitations.
- hudut tayin etmek
- hasretmek
- {f} belirlemek
- {f} limit koymak
- limitablesınırlanabilir
- tahdit etmek
- {f} limitlerini belirlemek
- munhasır kılmak
- {f} sınırlama getirmek
- {f} sınır koymak
- kuşatmak
- kenar
Polis onu yolun kenarına çektiği zaman hız limitinin üzerinde 50 ile gidiyordu.
- Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
Hız limitinin otuz kilometre üzerinde gittiğim için bir polis tarafındn kenara çekildim.
- I was pulled over by a policeman for going thirty kilometers over the speed limit.
- düz
- (Ticaret) tavan
- hadd
- kısıtlanmak
- limitless
- {s} sınırsız
Doğal kaynaklar sınırsız değildir.
- Natural resources are not limitless.
İnternet sınırsızdır.
- The Internet is limitless.
- limited
- {s} kısıtlı
- limited
- {s} sınırlı
Sınırlı kaynaklarımız var.
- We have limited resources.
Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
- limit down
- (Ticaret) alt limit
- limit height
- (Bilgisayar) yükseklik sınırı
- limit switch
- sınır anahtarı
- limit to
- (Bilgisayar) sınırla
- limit value
- (Bilgisayar) sınır değeri
- limit values
- (Çevre) sınır değerleri
- limit check
- limit denetimi
- limit equivalent conductance
- sınır eşdeğer iletkenlik
- limit inferior
- alt sınır
- limit molar conductivity
- sınır molar iletkenlik
- limit of a sequence
- dizinin limiti
- limit of audibility
- işitilebilirlik sınırı
- limit of elasticity
- esneklik sınırı
- limit of error
- hata sınırı
- limit on the left
- soldan limit
- limit on the right
- sağdan limit
- limit point
- limit noktası
- limit superior
- üst sınır
- limit value
- sınır değer
- limit circle
- Limit devir.- Limit devir osilatmörleri
- limit down
- Borsada belirlenmiş bulunan en düşük fiyat, alt limit
- limit monitor
- limit monitör
- limit of detection
- (Kimya) (Analitik kimya) Gözlenebilme sınırı, tespit sınırı
- limit of quantification
- Nicelik sınırı
- limit of quantification
- (Kimya) (Analitik kimya) Tâyin sınırı
- limit rule
- Limit kuralı
- limit check
- (Bilgisayar,Teknik) sınır denetimi
- limit check
- (Bilgisayar,Teknik) sınır çeki
- limit control
- limit kontrol
- limit design
- sınırlı hesaplama
- limit equilibrium
- denge sınırı
- limit excess
- limit aşımı
- limit load
- sınır yük
- limit of fire
- (Askeri) ATIŞ SAHASI SINIRI: Atış yapılabilecek sahayı belirleyen sınır hattı
- limit on the left
- (Matematik) soldan sınır
- limit oneself to
- aşmamak
- limit point
- erey noktası
- limit pressure
- sınır (limit) basınç
- limit to list
- (Bilgisayar) listeye sınır
- limit up
- (Ticaret) borsa tavanı
- limit velocity
- (Askeri) ASGARİ DELME HIZI: Tam nüfuzlardan herhangi birinin elde edilmesine imkan veren en düşük hız. Asgari delme hızını elde etmek güç olduğu için, genel olarak, bunun yerine, daha kolay elde edilebilen bir başka değer kullanılır. Balistiki limit (ballistic limit) olarak adlandırılır
- limit-experience
- (Sosyoloji, Toplumbilim) sınır deneyimi (foucault)
- liquid limit
- likit limit
- liquid limit
- akma limiti
- liquid limit set
- (İnşaat) likit limit seti
- Roche limit
- (Tekstil) Roche limiti
Fizik.
- borrowing limit
- (Ticaret) borçlanma sınırı
- central limit theorem
- merkezi sınır teoremi
- commit limit
- (Bilgisayar) kaydetme sınırı
- consistency limit
- kıvam limiti
- consistency limit
- (Çevre) uyumluluk sınırı
- detection limit
- (Biyokimya) saptama sınırı
- exceed the limit
- limiti aşmak
- exceed the limit
- aşırı gitmek
- exceed the speed limit
- hız limitini aşmak
- exposure limit
- (Tıp) maruziyet limiti
- flow limit
- akma sınırı
- gender limit
- (Denizbilim) cinsiyet sınırlaması
- go beyond the limit
- haddini aşmak
- issue limit
- (Ticaret) ihraç limiti
- item limit
- (Bilgisayar) öğe sınırı
- limit of
- (Bilgisayar) sınır
- limit to
- (Bilgisayar) sınır
Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.
- There is a limit to how much one can tolerate.
İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.
- There is no limit to human desire.
- limited
- sınırlamak
- limited
- sınırlı sorumlu (şirket)
- limited
- sınırlandırılmış
- limited
- (Kanun) tahdit edilmiş
- limited
- bitimli
- limited
- sınırlanmak
- limited
- belirlenmiş
- limited
- mahsur
- limited
- ekspres
Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.
- This limited express is bound for Sendai.
- limited
- belirli
- limited
- (Ticaret) limited (şirket)
- limiter
- kısıtlayıcı
- limiting
- sınırlama
Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
- Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- limiting
- sınırlayan
- limitless
- vasi
- limitless
- çok büyük
- limitless
- hudutsuz
- limitless
- bitimsiz
- limitless
- limitsiz
Benim hayal gücüm limitsizdir.
- My imagination is limitless.
- limits
- (Ticaret) limitler
Son zamanlarda Boston şehir merkezinde hız limitlerine uymayan sürücüler hakkında çok sayıda şikâyet oldu.
- There have been a lot of complaints recently about drivers not obeying the speed limits in downtown Boston.
Uluslararası olmak isteyebilmemize rağmen hepimizin limitleri var.
- Although we may want to be international, we all have our limits.
- limits
- sınırlar
Sabrının sınırlarına ulaşmıştı.
- He had reached the limits of his patience.
Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
- Tom doesn't actually live within Boston city limits.
- limits
- çerçeve
- overstep the limit
- haddini aşmak
- page limit
- sayfa sınırları
- possession limit
- (Denizbilim) mülkiyet sınırı
- price limit
- fiyat haddi
- row limit
- (Bilgisayar) satır sınırı
- session limit
- (Bilgisayar) oturum sınırı
- threshold limit value
- (Çevre) eşik değeri
- threshold limit value
- (Çevre) eşik sınırı değeri
- trip frequency limit
- (Denizbilim) sefer sıklığı sınırı
- upper limit
- (Matematik) üst limit
- upper range limit
- erimin üst sınırı
- vessel catch limit
- (Denizbilim) gemi av sınırı
- age limit
- yaş haddi
- atterberg consistency limit
- atterberg kıvam limiti
- audition limit
- işitme sınırı
- breaking limit
- kırılma sınırı
- central limit theorem
- merkezi kısıtlama teoremi
- confidence limit
- güven sınırı
- control limit
- denetim sınırı
- credit limit
- kredi limiti
- debt limit
- borç limiti
- detection limit
- bulma sınırı
- discount limit
- ıskonto limiti
- elastic limit
- esnek sınır
- elastic limit
- esneme sınırı
- elastic limit
- esneklik sınırı
- error limit
- hata sınırı
- extreme limit
- azami vade
- inductive limit
- tümevarımsal limit
- inverse limit
- ters limit
- left hand limit
- soldan limit
- lending limit
- kredi limiti
- limited
- (şirket) limited
- limited
- {f} sınırlandır
- limiter
- sınırlayıcı
- limiter
- limitör
- limiting
- kısıtlayıcı
- limiting
- gelişmeyi engelleyici
- limiting
- sınırlayıcı
- limiting
- {i} sınırlandırma
- limiting
- {f} sınırlandır
- lower confidence limit
- alt güven sınırı
- lower limit
- alt limit
- lower limit
- alt sınır
- lower limit
- aşağı sınır
- lowest limit
- taban fiyat
- speed limit
- hız limiti
Herkes hız limitine uyuyordu, bu yüzden ilerde muhtemelen bir hız tuzağı olduğunu biliyordum.
- Everybody was obeying the speed limit, so I knew there was likely a speed trap ahead.
Hız limitine dikkat etmeliyiz.
- We should observe the speed limit.
- speed limit
- azami sürat
Ben azami sürat yapıyorum.
- I'm doing the speed limit.
- time limit
- belirli limit
- time limit
- zaman sınırı
Zaman sınırı var mıydı?
- Was there a time limit?
Bu testin bir zaman sınırı yok.
- This test doesn't have a time limit.
- tree limit
- ağaç sınırı
- upper limit
- üst sınır
- acceptable quality limit
- kabul edilebilir kalite limiti
- acceptable quality limit
- kabul edilebilir kalite sınırı
- age limit
- Yaş sınırı, yaş haddi
- auditon limit
- işitme sınırı
- available limit
- (Finans) açık limit(kredi kartı)
- be over the limit
- sınırı üzerinden
- detection limit
- algılama sınırı
- detection limit
- (Kimya) (Analitik kimya) Gözlenebilme sınırı, tespit sınırı
- dissociation limit
- çözüşüm noktası, çözüşüm sınırı
- exceed speed limit
- Hız limitini aşmak
- exceed the speed limit
- hız sınırını aşmak
- fatigue limit
- yorulma sınırı
- heating limit
- termik limit, ışıl sınır
- limited
- {f} sinirlandir
- limited
- sınırlı sayı
- limiting
- sınırlandırarak
- limitlessness
- Sinirsizlik
- limits
- sınırları
- lover limit of detection
- (Kimya) (Analitik kimya) Gözlenebilme sınırı, tespit sınırı
- lower limit of range
- aralığının alt sınırı
- off limit
- kapalı limit
- over limit
- üzerinde limit
- overstep the limit
- haddini aşmak, sınırı aşmak, aşırıya gitmek
- plastic limit
- plastik limit
- push the limit
- limiti zorlamak
- quantum limit
- kuvantum sınırı
- short-term exposure limit
- (Mühendislik) ( STEL) : bir iş gününde her hangi bir zamanda aşılmaması gereken 15-dakikalık zaman ağırlıklı ( TWA) ortalama maruz kalma sınırı
- shrinkage limit
- büzülme limiti, rötre limiti
- the skys the limit
- limit gökyüzülerine uçtuğunda
- thermal limit
- ışıl limit
- threshold limit value
- eşik sınır değeri
- threshold limit value (acgih)
- eşik sınır değeri (ACGİH)
- time limit has expired
- süre doldu
- to go to the limit
- limit gitmek
- transmission limit
- transmisyon limiti, geçirim sınırı
- voltage limit
- gerilim sınırı
- Limited
- {i} ekspres tren
- Limited
- {i} ekspres otobüs
- endurance limit
- dayanırlık sınırı
- limited
- {s} kıt
- limited
- sayılı
- limited
- {f} sınırlandır: adj.sınırlı
- limited
- ekspres İng
- limited
- {s} İng. limitet, sınırlı sorumlu (şirket)
- limited
- sınırlı sorumlu
- limited
- az