Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.
- The lighting is poor in this part of the city.
Neredeyse bütün siheuyanların ana binaları ve daha iyi aydınlatma için güneye bakan kapıları vardı.Bu yüzden hutongların bir çoğunluğu doğudan batıya doğru çalışırlar.
- Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
Floresan aydınlatmadan nefret ediyorum.
- I hate fluorescent lighting.
Şu anda aydınlatma var.
- There's lighting right now.
Yıldırım beni bir süre için kör etti.
- The lighting blinded me for a while.
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
- It's not light enough in here to read.
Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
- He went home while it was still light.
Onu hafife almasan iyi olur.
- You'd better not make light of him.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- A lightyear is the distance that light travels in one year.
Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
- Please turn out the lights when you leave.
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.
- This laptop is thin and light.
İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.
- To be good, pâte brisée should be light and flaky.
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
- She has green eyes and light brown hair.
Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
- Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.
- Though it was cold, he didn't light the fire.
Sigaran ve ateşin var mı?
- Have you got a cigarette and a light?
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
Her zaman hafifçe giyinirim.
- I dress lightly all the time.
Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the cheek.
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
Işık dalgaları uzayda ve farklı türde malzemelerde yolculuk ederler.
- Light waves travel through space and various kinds of materials.
Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
- We have to consider the problem in the light of cultural differences.
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
- The bright light disturbed Markku.
Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
- The square was illuminated by bright lights.
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Adam bir çakmakla bir sigara yaktı.
- The man lit a cigarette with a lighter.
Işığı yak. Bir şey göremiyorum.
- Switch on the light. I can't see anything.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
- The red lamp lights up in case of danger.
Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- Sami doesn't deserve to see the light of day again.
Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
- New facts about ancient China have recently come to light.
Işığı kapatmayı unutma.
- Don't forget to turn the light off.
Lütfen ışığı açar mısınız?
- Could you turn on the light please?
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
I made some light comment, and we moved on.
This artist clearly had a light, flowing touch.
I prefer to travel light.
She lit her last match.
Can you throw any light on this problem?.
Picasso was one of the leading lights of the cubist movement.
Now these notions are twofold, actions or habits , which are durable lights and notions, which we may use when we will.
The average length of a light on a 15x15 grid is 7 or 8.
She fell out of the window but luckily lit on her feet.
This light beer still gets you drunk if you have enough of it.
We took a light aircraft down to the city.
I lit upon a rare book in a second-hand bookseller's.
My bag was much lighter once I had dropped off the books.
... One I'd really like to mention is Lighting Science, one of the world's leading LED lighting ...