تعريف licensed في الإنجليزية التركية القاموس.
- ruhsatlı
Ben ruhsatlı bir baytarım.
- I am a licensed veterinarian.
O, bir eczacı olarak ruhsatlıdır.
- He is licensed as a pharmacist.
- lisanslı
Tom lisanslı bir emlakçıdır.
- Tom is a licensed real estate agent.
- (Kanun) patentli
- vesikalı
- {f} lisans ver
- izinli
- {f} lisansla
- yetkili
- {f} lisans ver: adj.yetkili
- {s} ehliyetli
- {s} imtiyazlı
- {f} lisansla: adj.lisanslı
- (Bilgisayar) izin verildi
- ruhsatı
- license
- {i} ruhsat
Ruhsatın olmadan balık tutmaya gitmemelisin.
- You aren't supposed to go fishing without a license.
Ruhsatsız balık avlamaktan ceza yedim.
- I was fined for fishing without a license.
- license
- {i} lisans
Sürücü lisansım bu ayın sonunda sona eriyor.
- My driver's license expires at the end of this month.
Elbette, vinç kullanmak için bir lisans gerekli.
- Of course, a license is needed to operate a crane.
- licensed practical nurse
- ruhsatlı hemşire
- licensed construction
- ruhsatlı inşaat
- licensed for
- için lisanslı
- licensed program
- lisanslı program
- licensed material
- (Çevre) lisanslı malzeme
- licensed public accountant
- (Ticaret) yetkili muhasebeci
- licensed public accountant
- (Ticaret) yetki belgeli hesap uzmanı
- licensed public accountant
- (Ticaret) lisanslı muhasebeci
- licensed public accountant
- (Ticaret) ruhsatlı serbest muhasebeci
- licensed public accountant
- (Ticaret) resmi hesap mütehassısı
- licensed tourism establishment
- (Turizm) belgeli turizm işletmesi
- licensed tourism investment
- (Turizm) belgeli turizm yatırımı
- licensed tourist guide
- (Turizm) kokartlı tur rehberi
- licensed usage
- (Bilgisayar) lisanslı kullanım
- licensed user [software]
- yetkili kullanici
- licensed victualer
- lokantacı
- license
- ehliyet
Bir araba sürebilmek için önce bir ehliyete sahip olmalısın.
- You must have a driver's license before you can drive a car.
O, ona bir araba aldı, ama onun bir sürücü ehliyeti yoktu bu yüzden o onu hiçbir yere süremedi.
- She bought him a car, but he didn't have a driver's license so he couldn't drive it anywhere.
- license
- ruhsatlandırmak
- license
- yasal izin
- license
- (Kanun) ruhsatiye
- license
- (Kanun) izin tezkeresi vermek
- license
- (Kanun) yetki
- license
- (Kanun) permi
- license
- izin
Tom'un bir izin belgesi var mı?
- Does Tom have a license?
Neden ehliyet almama izin vermedin?
- Why wouldn't you let me get a driver's license?
- license
- izin belgesi
Tom'un bir izin belgesi var mı?
- Does Tom have a license?
- license
- (Kanun) patent vermek
- license
- (Ticaret) yetki belgesi
- license
- lisans vermek
- licensed to
- (Bilgisayar) lisans sahibi
- license
- {f} lisansla
- license
- (Aİ) bkz.licence
- fully licensed restaurant
- Tam lisanslı restoranımızda
- license
- yazıda ve sanatta kaidelere riayetsizlik
- license
- nizama riayetsizlik
- license
- {f} yetkilendirmek
- license
- licence izin
- license
- {f} lisans ver
- license
- {f} izin belgesi vermek
- license
- {i} özgürlüğün kötüye kullanılması
- license
- çapkınlık
- license
- {f} izin vermek
- license
- izin tezkeresi
- license
- ruhsatname
- license
- li- cense tax içki satışı için verilen ruhsat parası
- license
- {f} ruhsat vermek
- license
- {i} evlenme cüzdanı
- license
- export license ihraç
- license
- {f} yetki vermek
- license
- {i} aşırı serbestlik
- qualified or licensed
- (Ticaret) ehliyete ya da ruhsata sahip
- this product is licensed to
- (Bilgisayar) bu ürünün lisans sahibi